17 Haziran 2012 Pazar


BEYRUT

Beyrut’a gidenlerinde gitmeyenlerinde okuyabilecekleri bir yazı yazmaya çalıştım, umarım okuyucular beğenir. Beyrut deyince aklıma ilk gelen “Orta Doğunun Paris’i” dir. Bunu acaba bir gazetede mi okudum yoksa birinden mi duydum ne yazık ki hatırlamıyorum. Ancak ilk duyduğumda önce anlamamış sonra Babama sormuştum. Babamda bana bir zamanlar Beyrut’un çok zengin, lüks, kaliteli bir yer olduğundan ama sonra bu özelliklerini kaybettiğinden bahsetmişti. Beyrut’a yapacağım 2 günlük kısa iş seyahati öncesi bu düşüncelere dalarak kendimi seyahate hazırlamaya çalıştım. Her ne kadar seyahatim kısa ve iş ile ilgili de olsa, olabildiğince çok şey görüp öğrenmeye çalışacaktım.

Beyrut’u yazarken ayrıca Lübnan hakkında da biraz bilgi vermekte fayda olduğunu düşünüyorum. Lübnan yaklaşık 4,5 milyonluk nüfusu ile Orta Doğu’nun küçük ülkelerinden biri. Beyrut ülkenin başkenti ve en önemli şehir, Beyrut dışında Lübnan’da Sur, Sayda, Trablus, Byblos gibi şehirlerde var ki bunlar Beyrut’un kıyı şeridi ile birleşmiş durumdalar.  4,5 milyonluk Lübnan’ın 2 milyonu ise Beyrut’ta yaşıyor.

Beyrut’un keyfi uçarken başlıyor, hele hava açık ve bulutsuz ise değmeyin keyfe………

İstanbul’dan kalkıp güzel Anadolu üzerinden geçtikten sonra Antalya semalarından muhteşem Akdeniz üzerinden Yavru Vatan (çocukluğumdan aklımda kalan ve ne yazık ki artık pek de kullanılmayan bir benzetme) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinden geçerek, gece ışıklar şehri Beyrut’a doğru yaklaşma ve deniz kenarındaki Hariri Havaalanına iniş. Eğer cam kenarında oturuyorsanız bu rotada çok güzel manzaraları yakalayabilirsiniz. Karadan denize, veya denizden karaya doğru uçuşlar bana hep keyif vermiştir.

Sadece Lübnan’ın değil bence tüm Orta Doğunun ve Arap dünyasının en önemli şehirlerinden olan Beyrut sizi ılık havası, farklı inançları, farklı mezhepleri, kültürleri ile dünyanın en pahalı markaları ile bunların yanında muhafazakar mahalleri ve karlı dağları ile yani farklılıklarıyla, tezatlarıyla karşılayacak ve hoş geldiniz diyecektir. Beyrut seyahatim İstanbul’dan 18.45’de kalkan Türk Hava Yolları uçağı ile başladı ve yaklaşık 1,5 saatlik uçuş sonrası Beyrut’a inişle devam etti. Lübnan ile saat farkımız olmadığından problem yaşamıyorsunuz. Mevsim olarak Haziran ayı olmasına rağmen oldukça sıcak ve nemli bir hava ile karşılaştık. Bana sıcak Antalya akşamlarını anımsatan o gecede havaalanından lüks otelimize rahat bir yolculuk yaptık. Bazı kongreler sebebiyle otellerin neredeyse tamamının dolu olduğunu öğrendiğimde kongre turizminin de Lübnan için önemli olduğunu anladım.

Lübnan’da aklınıza gelen tüm lüks ve prestijli markaların dükkânları yanında, yine dünyanın en pahalı ve lüks arabalarını sokaklarda görmeniz mümkün. Beyrut’ta downtown yani şehir merkezi aynı zamanda bu lüks markalarında bulunduğu bölge. Souqs of Beyrut , Türkçesi ile Beyrut pazarı , her ne kadar Pazar deyince daha ucuz bir anlamı beraberinde getirse de, dünyanın en pahalı ve lüks markalarına ev sahipliği yapan yarı açık bir alış veriş merkezi. Yine Souqs of Beyrut’ta yemek yiyebilir veya kahvenizi yanında bir croissant ile alabilirsiniz.

Coğrafi olarak deniz kenarında olan ve bir koy içinde bulunan Beyrut’un arkasında yemyeşil anti Lübnan dağları yükseliyor. Kıyıdan dağlara doğru baktığınızda yapılaşmanın dağların tepelerine doğru geliştiğini görmek mümkün. Sanıyorum yazın deniz kenarı çok sıcak ve nemli iken, bizde yaylaya çıkıldığı gibi Lübnan’da da dağlara çıkılıyor. Kışın ise bu güzel dağlara yağan karlar ile kayak yapılacak kış turizm merkezleri açılıyor. Beyrut’a güzel Akdenizin doğu kapısı da denilebilir. Beyrut farklı dinlerin, mezheplerin, inançların birer sokak arayla görülebileceği renkli, sıcak, farklı ve örneği az olan bir şehir, bir dünya değeri, bir dünya hazinesi. Bu farklılıkları en başta mimaride görmek mümkün, zaten seyahatlerde hemen dikkatimi çeken mimari farklar açısından Beyrut öylesine zengin ki. Beyrut’ta bir anda kendinizi Güney İtalya’da Bari’de küçük, içinde rengârenk çiçek saksıları ile süslü, sarı taştan duvarlı evlerin altında kahve içerken zannederken aslında Souqs of Beyrut’ta olduğunuzu fark ediyorsunuz. Yine kendinizi İspanyada Endülüs mahallerinde veya Fransa’da zannederken Eyyubi tarzı mescidleri görüp Orta Doğu’da olduğunuzu hatırlayabilirsiniz. Kılık kıyafet, yaşam tarzındaki farklılıklar Beyrut’a ayrı bir hava ve estetik katıyor. Bir tarafta Katolik, Ortodoks ve Ermeni cemaatleri ve kiliseleri, diğer tarafta eski ve yeni camiler, başka bir köşede Avrupa esintileri taşıyan binalar hepsi birlikte yıllar boyunca bazen sakin, bazen coşkulu, hareketli günler yaşamışlar. Belki bir örnek olarak 2005 yılında suikasta kurban giderek öldürülen eski devlet başkanı Refik Hariri tarafından yaptırılan mavi kubbesi ve Osmanlı tarzı minareleri ile dikkati çeken Nebi Muhammed Camiini gösterebiliriz. Refik Hariri suikastında 1.000 kg TNT kullanıldığı birçok insanın öldüğü ve faillerinin halen yakalanamadığını, suikastın yapıldığı caddede bugün bir anıtın olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Yine Osmanlılar tarafından yapılan Beyrut saat kulesi de Parlamento yakınlarında bir meydanın ortasında kentin önemli sembollerinden birini oluşturuyor. Bu meydana çıkan sokaklar üzerinde birçok restoran ve kafe bulunuyor. Beyrut’un bir başka sembolü olarak da sedir ağaçlarını saymak gerekiyor. İncil’de Kadim İsrail’in en önemli hükümdarlarından olan Süleyman’ın tek tanrı için yaptırdığı ilk tapınak olan efsanevi Süleyman Mabedinin yapımında kullanılan sedir ağaçlarını Lübnan’daki Sur kenti kralı Hiram’ın gönderdiği yazılır, yani Lübnan’ın sedir ağaçları kutsal kitaplarda bile yer bulmuştur.

Beyrut’ta daha doğrusu Lübnan’da Müslüman ve Hıristiyanlar desek bile Müslümanlar Sünni ve Şii gruplar olmak üzere, Hıristiyanlar kendi içinde Rum Ortodoks, Katolik, ama çoğunlukla Maruniler gibi en az 10 grup olmak üzere ayrışmıştır. Maruniler Katolikliğin bir kolu olarak Lübnan’da karşımıza çıkarlar. Nüfusları 400.000 civarında olmasına rağmen ekonomik anlamda gücü ellerinde tutuyorlar. Beyrut’un sahil şeridi bir tarafta İstanbul’daki sahil yollarını bir taraftan da İzmir’deki Kordon’u hatırlatıyor. Sahil boyunca uzanan geniş kaldırımlarda günün her saati yürüyenleri, spor yapanları görmek mümkün. Yüzlerce kafe ve restoranda müthiş Akdeniz manzarası eşliğinde Lübnan spesiyallerini veya uluslar arası mutfaklardan istediğiniz yemekleri yiyebilir Bekaa vadisinde yetişen üzümlerden yapılan nefis Lübnan şaraplarını, özellikle Ksara şaraplarını tadabilirsiniz. Akşamüstü doyumsuz rose şaraplar, akşam yemeğinde nefis kırmızı veya beyaz şaraplar veya geleneksel olarak su ile bir sürahide istediğiniz oranda karıştırılarak içine buz atılarak size sürahisinde sunulan alkolü bizim rakımızdan daha yüksek olan (%53) Lübnan rakısı Arak’ı deneyebilirsiniz. Geleneksel Lübnan mutfağının tüm spesiyallerini bulabileceğiniz, sürekli dolu olduğu için rezervasyonsuz gidilmemesini önereceğim Karam restoranı şiddetle öneririm. Geleneksel Lübnan mutfağının temel taşı olan mezelerin hemen hepsini tatmaya çalışabilirsiniz. Eminim ki bu kadar çok çeşitli mezeyi başka hiçbir yerde bir arada göremezsiniz. İçli köfte, çiğ köfte, kapalı lahmacun sambusek, muska böreği, humus, falafel, bulgur ve maydanoz karışımı tabule, zahter salatası, zahterli pide, patlıcan ezme, köfte, bıldırcın, sucuk, yağsız taze beyaz peynir, çiğ ciğer, yoğurtlu sarımsaklı soslar, yanında pide ve lavaş ile başlayan bir akşam yemeği, yanında Arak veya Şarap. Tam bir zeytin ve zeytinyağı cenneti olan Beyrut’ta yemeklerde kullanılan zeytinyağı yanında masalarda da içine ekmek banmak veya yemeğe eklemek için her zaman zeytinyağı bulunuyor. Tabi Beyrut’ta akşam yemeklerinin saat 22.00’den önce başlamadığını da söylemek gerek, eğer saat 20.00 gibi bir restoran’a giderseniz masaların boş olduğunu göreceğinize eminim. Her ne kadar çok zor olduğunu bilsem de bu kadar meze ile sakın kendinizi tam anlamıyla doyurmayın diyeceğim, çünkü sonrasında ana yemek olarak karışık kebap, şiş, külbastı, taouk (tavuk) veya deniz ürünleri yiyeceksiniz. Yemek üstüne bereketli Bekaa vadisinden gelen çeşit çeşit meyveler ve tabi klasik künefe, veya kabak tatlısı, reçelli muhallebi sonrasında değişik koku ve lezzetlerde, örneğin kakuleli kahve ile yemek şöleninin sonu.

Beyrut şehir merkezinden denize doğru ilerleyerek Zeytunay Bay ismindeki marinaya giderek vakit geçirmek mümkün. Pahalı motoryatların süslediği marinanın kıyısında bir çok kafe, pastane ve restoran görmek mümkün. Burası daha çok uluslar arası markaların (Paul, Cappucino gibi) ve lokal balık restoranlarının mekanı. Marina içindeki yollarda bir çok insanın özellikle muhteşem gün batımıyla yürüyüşe başladığını ve sıcak gecelerde dışarıda uzun saatler geçirdiğini görebilirsiniz. Bu sıcak ve nemli hava binalarda balkonların oldukça büyük yapılmasına da sebep oluyor. İnsanlar yaz gecelerinde eğer dışarıda değiller ise evlerinin balkonlarında zaman geçiriyorlar.   

Beyrut ve Lübnan zengin etnik yapısı, tarihi, kültürel dokusu, dağı, kayak merkezleri, denizi, mutfağı, bize benzeyen sıcak kanlı misafirperver insanları ile yaşanılası muhteşem yerler. Bu güzel şehir ve ülkede ne yazık ki 1975 – 1990 arası iç savaş yaşanmış ve halen Beyrut’ta bu iç savaşın izlerini görebiliyorsunuz. Müslüman ve Hristiyan Lübnan’lıların iç savaşının ne kadar büyük acılara, trajedilere sahne olduğunu anlamak hiç de zor değil. Özellikle şehir merkezinde halen içlerinde oturulmayan, boş, üzerlerinde binlerce mermi ve roket izi olan binaları görmek mümkün. Bu binalar şu anda hummalı bir biçimde yıkılıp yeniden inşa ediliyor. Lüks apartmanlar, ofis binaları, alışveriş merkezleri inşaatları sebebiyle her yerde kule vinçler görmek mümkün. Eski, üzerinde iç savaşın mermi izlerini, barut kokularını, trajedi ve dehşetini ve savaşın ne denli insanlık dışı olduğunu gösteren bu binaların yıkılıp yerine modern binaların yapılması akımının önderliğini ise rahmetli Başbakan Hariri yapmış. 1994 yılında başlattığı Solidaire akımı ile bu eski binaların bir kısmı devlet tarafından, bir kısmı özel sektör tarafından yıkılıp yeniden yapılmış. Bu esnada hem modern mimari ile yapılan binaları hem de eski haline sadık kalınarak yenilenen binaları görmek mümkün. Bu yatırımları kimler alıyor ve oturuyor diye sorduğumda öğrendiğim bir başka gerçek ise Lübnan’da yaklaşık 4,5 milyon nüfus olmasına rağmen, Lübnan dışında yaşayan neredeyse 20 milyona yakın Lübnanlı olduğu ve Lübnan dışında yaşayan Lübnanlıların bu yatırımlara katıldıkları oldu. Zaten Lübnan’da yaşayanlarında birçoğunun ikinci bir vatandaşlıkları, ikinci bir pasaportları var. Aynı zamanda Fransa, Kanada, Amerika, Brezilya vatandaşı olan birçok Lübnanlı var. Ayrıca Lübnan’daki serbestlik sebebiyle burada yatırım yapan birçok başka Orta Doğu ülkesi vatandaşı da var, ne de olsa diğer Orta Doğu ülkelerine göre son derece modern ve rahat bir yaşam sürmek mümkün.

Beyrut’ta kısa bir tatil yapmak için ne kadar zaman ayırmak gerektiğini buradaki dostlara sorduğumda yaklaşık bir haftalık bir sürenin ideal olduğu cevabını aldım. Böyle bir tatil için Beyrut’un içinde kalmaktansa, yaklaşık yarım saatlik mesafede teleferik ile de çıkılan bir tepesi bulunan sayfiye kasabası Jonieh’de kalmanın daha iyi olacağını öğrendim. Jonieh’de Beyrut’a göre daha hesaplı oteller, kafeler ve restoranlar olduğunu öğrendim. Ayrıca oradan hem Beyrut merkeze ve görülecek yerlere hem de çevredeki eski uygarlıklara gitmek oldukça kolay. Beyrut çevresinde Sur, Trablus, Byblos, Baalbek, Damour gibi yerleri gezerek bir haftalık güzel bir tatil yapabilirsiniz.    

Evet, yazımın sonunda Beyrut ve çevresinin gerçekten görülmeye değer bir yer olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Beyrut’a bir seyahat planlarsanız eminim gördüklerinizden memnun kalacaksınız, hele yemek yemeyi de seviyorsanız çok güzel lezzetler size eşlik edecektir. Hepinize güzel bir hafta sonu, sağlıklı, mutlu, başarılı günler diliyorum.