14 Temmuz 2012 Cumartesi

KORE VE SEUL

Kore’ye yaptığım 3 günlük gezide hem Seul, Busan, Changwon şehirlerini görme fırsatım oldu hem de Cindy adında bizimle birlikte olan rehberimiz sayesinde Kore’yi ve Korelileri daha iyi tanıma fırsatına sahip oldum. Yurtdışı ile ilişkili işlerde çalışan Koreliler, Çinlilere benzer şekilde, yurtdışı ile daha kolay ilişkide olabilmek ve daha rahat iletişimde bulunabilmek için İngiliz isimleri kullanıyorlar. Çinliler hem isim hem soyadı olarak İngiliz isimlerini kullanırken, Koreliler ön adlarını İngiliz isimlerinden seçerken soyadlarını koruyorlar.  Bu yüzden Kore’de Peter Ko, David Kim, Kelly Lee gibi isimlerle karşılaşmak oldukça kolay. Kore’de oldukça çok karşılaşılan soyadları  Lee, Kim, Han sayılabilir.

Kore nüfusu yaklaşık 50 milyon ve kişi başı gelir 28.000 USD civarında yani Türkiyenin neredeyse 3 katı civarında. Bunun sonucunda yüksek yaşam standartlarına sahip olduklarını anlamak zor olmasa gerek. En büyük şehir aynı zamanda başkent olan Seul. Seul’da nüfus 10 milyon ancak etrafındaki banliyölerle birlikte nüfusun 25 milyon civarında olduğu söyleniyor. Yani Kore’nin nüfusunun yarısı Seul ve etrafında yaşıyor. Birçok insanın Seul’da fiyatların pahalı olmasından dolayı şehrin dışında yaşıyor ve her gün şehre çalışmaya geliyor olmasıda bunun göstergesi olsa gerek. Seul’dan sonra ikinci büyük şehir güneydeki liman şehri Busan, nüfus 3,5 milyon mertebesinde. Bunlardan başka ziyaret etme fırsatını bulduğum Changwon’unda nüfusu 1 milyonun üzerinde. Kuzey Kore ise yaklaşık 25 milyonluk nüfusu ile Güney Kore’nin yarısı kadar bir nüfusa sahip. Seul içinden geçen ülkenin en büyük nehri olan Han nehri ile ikiye bölünmüş durumda. Nehrin üzerinde bir çok köprü var, bunların bir kısmı taşıtlara ayrılmış, bir kısmından ise tren ve metro geçiyor. Geçmişte taşımacılık ve gemicilik için yoğun kullanılan Han nehri günümüzde ağzı Kuzey/Güney sınırında bulunduğundan taşımacılıkta kullanılmamaktadır.

Kore’nin yaklaşık %70’i dağlık bölgelerden oluşuyor. Ancak dağlar çok yüksek değil, ana karada en yüksek dağ 1.000 m civarında, Kore’nin meşhur tatil beldesi olan Jeju adasında ise ülkenin en yüksek dağı 1.950 m ile yer alıyor. Dağlardan arta kalan yerlerde tarım ve sanayi tesisleri yer alıyor. Tarımda en büyük payı pirinç üretimi alıyor. Yerleşim ise dağlarında bir kısmını kapsıyor. Dağlık yerler ormanlar ile kaplı. Koreliler 1950’den önce bilinçsiz ve kontrolsüz kesim ile tüm ormanların yok edildiğini ancak 1950’den sonraki kalkınma programı ile ülkenin tekrar yeşerdiğini ve ormanlar ile dolduğunu söylüyorlar. Aynı zamanda şehir içlerinde de ağaç ve yeşil parklar oldukça bol. Sanayi oldukça gelişmiş durumda. Milli gelirin yüksek olmasından da anlaşılıyor. Elektronik, Otomotiv, Demir Çelik, Gemi inşaat, Deniz taşımacılığı, Petrokimya gibi endüstriler oldukça gelişmiş ve dünya ile başa çıkabilecek büyüklüklere ulaşmış durumda. Ancak Petrol kaynaklarına sahip olmadıkları için bu değerli kaynağı ithal etmek zorundalar. Kore’deki yerel otomotiv pazarında Kore malı arabalar dışında başka markaları görmek çok zor. Mercedes, BMW, Audi gibi dünya markaları çok az görülüyor, Korelilerin örnek alınacak bir milliyetçilikle kendi abralarını tercih etmeleri takdire şayan, tabi ürettikleri arabalarında hem teknik hem estetik açıdan oldukça başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Şehirler oldukça gelişmiş. Seul zaten Kore’nin kalbi ve başkenti olduğu için geniş yolları, otobanları, parkları, yüksek yapıları ile son derece modern ve gelişmiş bir şehir. Restoranlar, oteller, alışveriş merkezleri, tarihi hanedan sarayları görülecek ve güzel zaman geçirilecek yerler. Otobanlar ile birbirine bağlanan şehirler arasında seyahat oldukça rahat. Dükkanlarda ve alışveriş merkezlerinde dünyanın önde gelen tüm lüks markalarını görmek mümkün, ancak fiyatlarında oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim.
Kore’nin iklimi, kışın karalardan esen soğuk rüzgârların etkisindedir. Kışın ülkede karlı günler görülür. Güneşli ve açık bir günlerde ayaz nedeniyle hava sıcaklığı çok düşer. Ülke yazları Pasifik’ten esen sıcak ve nemli muson rüzgârlarının etkisi altına girer. Yıllık yağış ortalaması 1270 mm’dir. Güneyde Eylül ayında ülke genelinde ise Temmuz ayında sık sık tayfunlar görülür. Temmuz ayı bütün ülkede çok yağışlı geçer. Ülkede en düşük sıcaklık ortalaması -25 °C, en yüksek sıcaklık ise 38 °C’dir. Yazın neminde %90’ların üstüne çıktığını unutmamak lazım ki bu sebeple yazları bunaltıcı sıcaklar olabilmektedir.
Kore insanının Türklere karşı önemli bir sempatisi var. Bu sempatinin kökeni Kore savaşına ve savaşta bizim Koreliler ile savaşmamıza dayanıyor. Bu unutulmamış ve belli yaşın üzerindekiler Türklere halen müteşekkir olduklarını söylüyorlar buda gerçekten gurur verici bir olay. Korelilerin tarihi birçok acı olayla dolu, benim konuştuklarım özellikle 1910-1945 arasındaki Japon istilası döneminin zor geçtiğini, o dönemde Japonların kolonisi olarak Japon egemenliği altında olduklarını anlattılar. 1945’de 2.Dünya savaşı bitip Japonya teslim olduğunda Kore’de Japon egemenliğinden kurtuldu. Japonların teslim olması ile Kore Sovyet ve Amerikan askerleri ile doldu. 1943’deki Kahire konferansında her ne kadar birleşik Kore üzerinde mutabakata varılmış olsa da Amerika ve Rusya arasında soğuk savaş ve ideoloji kavgası sonucunda 1948’de iki Kore birbirinden ayrıldı ve bu ayrılışın üzerinden az bir zaman geçtikten sonra 1950-1953 arası Kore savaşı yaşandı ki Türkiye bu savaşa asker göndermişti. Kore savaşı sonunda ülke tamamen çöktü, 1953’den sonra kalkınma için özel hükümet programları ile çok çalışılarak ciddi bir kalkınma hızı yakalandı. Bu çok çalışma kültürünün halen de tüm hızıyla devam ettiği görülüyor. Hükümet gerçektende kalkınma ve büyüme için son 50 yıldır verimli programlar üretmiş, üretime ve ihracata dönük şehirler kurmuş. Ziyaret ettiğim şehirlerden olan Changwon işte böyle bir şehir. Hükümet tarafından sanayi üretimi yapılıp yakındaki liman şehri Busan’dan ihracat yapılabilmesi için kurulmuş bir şehir. Fabrikalar, apartmanlar ki bir kısmı fabrikalarda çalışanlara lojman şeklinde tahsis ediliyormuş ve sosyal binalardan oluşuyor. Bu şehirde hiç tarihi eser yok mu diye sorunca işte size bu hikâyeyi anlatıyorlar.

Kore mutfağı oldukça zengin ve kolaylıkla yenebilecek yiyeceklerden oluşuyor. Yiyeceklerin hemen hepsi hafif yemekler, yağ oldukça az kullanılıyor, un neredeyse hiç yok, şeker çok az ve ekmek yok. Genelde acı, ekşi tatlar üzerine kurulmuş bir mutfak. İçinde et (genelde dana, domuz), tavuk, balık, bol miktarda pirinç ve yine bol miktarda sebze bulunuyor. Sebze olarak alışık olduğumuz domates, salatalık, yeşilbiber (inanılmaz acı), turp, havuç, yeşillik yanında bambu, ginseng gibi geleneksel tatlarda var. Bunlardan da başka kestane, hurma gibi ürünlere de rastlamak mümkün. Deniz ürünlerinden karides, midye, istiridye yemeklerde bol kullanılıyor, öyle ki bazı yemekleri, örneğin çok lezzetli olduğunu itiraf etmeden geçemeyeceğim geleneksel “ginseng young chicken soup” (pirinçli tavuk çorbası, içinde komple bir piliç ile sunuluyor) isterseniz istiridyeli, isterseniz sebzeli olarak ısmarlayabiliyorsunuz. Pirinç Korelilerin temel gıdası, hemen her öğünde pirinç yeniyor. Zaten ülkenin dağlık olmayan yerlerinin çoğu pirinç tarımına ayrılmış durumda. Pirinçten şarap ve Secu denilen, Korelilerin viski diye adlandırdığı, benim ise votkaya benzettiğim yerel içkileri de üretiliyor. Bir zamanlar pirinç kıtlığı olduğunda, üretilen pirinç gıda olarak kullanılabilsin diye hükümetin Secu’yu pirinçten üretmeyi yasakladığını, o zamandan beri Secu’nun patatesten de üretildiğini öğrendim. Korelilerin masada, önünüzde pişen barbekülerde oldukça popüler. Yemek masasının üzerinde düz satıhlı porselen ocak üzerinde paslanmaz çelik 4-5 cm derinliğindeki tavada dana eti, soğan, sarımsak ve birçok sebze siz mezeleri tadarken pişiyor. Tabi çıkan buharı almak için kuvvetli bir havalandırmaya ihtiyaç olduğunu söylemeye herhalde gerek yok. Ceketlerin bu buhardan kokmaması için yemek öncesinde naylon torbalara konarak kaldırılması güzel bir uygulama. Bu arada sarımsağın çok kullanıldığını tekrarlamakta fayda var. Çiğ sarımsak, pişmiş sarımsak, sarımsak sapı hem meze, hem yemeklerde karşınıza çıkıyor. Ayrıca her yemekte mutlaka sarımsaklı soğuk sebze çorbası da ikram ediliyor. Hemen her yemekte Kimchi denilen geleneksel Kore yemeğini de meze olarak ikram ediyorlar. Uzakdoğu’nun değişmezi Noodle da hem sıcak, hem soğuk olarak çorba içerisinde bol yeniyor. Uzakdoğu’da tatlı kültürü zayıf olduğundan genelde yemeklerden sonra meyve veya hafif kestane veya süt (neredeyse şekersiz) tatlıları ikram edilebiliyor. Güzel ve hafif bir mutfak olan Kore mutfağı rahat yenen ve insanı şişirmeyen bir mutfak. Bu yüzden de Kore’de aşırı şişman insanlara rastlamak oldukça zor, hemen herkes zayıf ve fit görünümde. İnsanların spor yapmaya da istekli olduğunu söylemek isterim. Ağır sporlar olmasa da geniş ve bakımlı parklarda yürüyen, açık hava spor aletlerinde basit egzersizler yapan birçok Koreli gördüm.

Kore nüfusunun yarısının herhangi bir dini inancı olmadığı söyleniyor. Kalan yarınında yarısı Budist diğer yarısı Hıristiyan inancına sahip. Bu yüzden Budist tapınakları yanında kiliseleri de görmek mümkün. Eğitim oranı oldukça yüksek ve eğitim kaliteli. İngilizce küçük yaşlardan itibaren öğretiliyor, bu yüzden İngilizce bilen çok insan var. Korece ise Altay dil grubuna ait bir dil. 6 yıl ilköğretim, 6 yıl orta öğretim ve sonrasında yüksek öğretim şeklinde bir program izleniyor. Aynı bizdeki gibi üniversite için seçme sınavı yapılıyor ve alınan puana göre tercih yapılıyor. Yine aynı bizdeki gibi üniversite sınavlarına hazırlanmak için kurs sistemi Kore’de de yaygın.

Kore bugüne dek Yaz Olimpiyatları, Dünya Futbol Şampiyonası gibi uluslar arası organizasyonlara başarı ile ev sahipliği yaparak dünya arenasında boy göstermiştir. Tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar giden ve bugüne kadar birçok hanedanlık yaşayan, eski, köklü ve geleneksel bir tarihe sahip olan Kore’de özellikle Seul’da bu hanedanlıklardan kalma tarihi sarayları görmek, gezmek mümkündür. Kore ve Seul bana göre Uzakdoğu’da gidilip görülmesi gereken yerlerin başında geliyor, ayrıca Kore mutfağının da mutlaka tadılması gereken bir mutfak olduğunu düşünüyorum. Fırsat bulanların görmesini tavsiye ediyor, ve sizlere güzel bir hafta sonu diliyorum.