9 Kasım 2013 Cumartesi

ATATÜRK'Ü ANLAMAK

Yine bir 10 Kasım yine içimizde hüzün, boğazımızda bir düğüm, fırtınalar kasırgalar kopuyor yüreklerde, bir tarafta üzüntü, özlem, saygı, sevgi ve hürmet diğer tarafta özellikle son bir yılda memleketimizdeki olaylar neticesindeki ayrışmanın getirdiği öfke, nefret,akıl tutulması……

Atatürk’ü her sene 10 Kasım’da saygı sevgi ve hürmet ile anıyoruz ama yetmez andığımız kadar da anlamaya çalışmalıyız. Atatürk çağının çok ötesinde bir devlet adamı, politikacı ve daha da önemlisi insandı. Günümüzde sokaklarda ilan panolarında asrın projesi, asrın lideri tanımlamalarını gördükçe Atatürk’ü daha iyi anlıyorum, anladığımı sanıyorum. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti için ne çok şey yaptığını, hayatını Türkiye Cumhuriyetine adadığını, mirasını Türkiye Cumhuriyetine bıraktığını biliyoruz. Yaptıklarını burada tek tek saymaya ne sayfa ne zaman yeter. 

Bazı okuyucuların bilmediğini düşünerek bugüne kadar çok fazla üzerinde yazılıp çizilmeyen, ancak Atatürk’ün hümanizmi, insanlığı ve Türkiye Cumhuriyetini Batı medeniyeti seviyesine çıkartma aşkının bir göstergesi olan bir konudan, Atatürk’ün 1933’de Almanya’da Nazi baskısı altında Alman üniversitelerinde çalışamayan bilim adamlarını Türkiye’ye davet ederek başlattığı Üniversite reformundan bahsedeceğim. Üniversite reformunun ne olduğunu anlamak için tarihte biraz geriye gitmekte fayda vardır. Osmanlı döneminde yüksek öğrenim dine esası üzerine medreselerde yapılırdı, tutucu çevrelerin baskısıyla buralardaki eğitimde fen bilimleri, mantık felsefe gibi temel konulardan uzaklaşılmış ve cehalet kaynağı haline gelmişlerdi. Tanzimat ile yeşeren aydınlanma tohumları bir süre sonra büyük umutlar beslenen Darülfünün’un açılmasına vesile olsa da aydınlamaya gerekli katkıları yapamamıştır. 1932’de Türkiye’ye davet edilen Cenevre Üniversitesi Pedagoji Profesörü Albert Malche’den Darülfünun ve yüksek öğretim sistemimizi incelemesi istenmiş, raporunu sunan Prof.Malche sistemin nasıl düzeltilmesi gerektiğini önerileri ile sunmuştur. Rapor sonrasında Darülfünun ilga edilip İstanbul Üniversitesi adı ile yeni bir üniversite kurulmasına karar verilmiştir. Almanya’da 1933 de Nazilerin iktidara gelmesi ile artan Yahudi karşıtlığı ve baskısı sonucunda üniversitelerdeki değerli Yahudi öğretmenler ders veremez hale gelmeye başlamışlardı. Avrupa’nın gelişmiş ve büyük ülkeleri İngiltere ve Fransa Nazilerden çekindikleri için “vizeleri yok” bahanesi ile bu bilim adamlarını kabul etmemişti. Aynı şekilde ABD’de Avrupa’daki karışıklıklardan uzak durmak için bu bilim adamlarına meşhur “Amerikan Rüyası”nın tam tersine kapılarını kapatmıştı. 

Atatürk vatanını çok seven ve ülkesini medeni Batı ülkeleri seviyesine çıkartmak için varını yoğunu ortaya koyan bir liderdi. Aynı zamanda da hümanist, aydın bir insandı ve bilimin ne kadar önemli olduğunun farkındaydı. Bu bilim adamlarının bilimsel çalışmalarına devam etmelerinin Dünyanın ve Türkiye’nin aydınlanmasına büyük katkı yapacağını düşünen Atatürk’ün talimatıyla harekete geçen Milli Eğitim Bakanlığı Dr. Reşit Galip’in ve yurtiçi ve yurtdışındaki Dışişleri Bakanlığı bürokratlarının insanüstü gayretleri ile bir çok Musevi kökenli Alman bilim adamı Türkiye’ye davet edildi ve gelenler özellikle başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere, üniversitelerimizde, müzelerimizde, konservatuarlarımızda, hastanelerimizde çalıştılar, kürsüler, fakülteler, laboratuarlar, kütüphaneler açtılar, Türkiye’yi Dünya literatürü ile tanıştırdılar, yüzlerce binlerce Türk gencini eğittiler, vatana millete yararlı birer fert olmalarına yardım ettiler, Türkiye’nin bilim atmosferini değiştirdiler. Gelen üniversite öğretmenleri hukuk, iktisat, kimya, tıp, arkeoloji, müzik, botanik, felsefe, mimari, Sümeroloji, zooloji, mantık, jeoloji, filoloji, tarih, fizik, matematik, Hititoloji, heykel, psikoloji, şehir planlama, astronomi gibi o dönem henüz çocukluk dönemini yaşayan Türkiye Cumhuriyetinde hayati önem taşıyan bölümlerde eğitim vermişlerdir. 

Bu hepsi birbirinden değerli öğretmenlerden bazıları: 
Erich Frank – İnsülini bulan profesördür 
Benno Landsberge – Sümerolog, Asurolog; dünya çapında meşhur Sümerologumuz Muazzez İlmiye Çığ eğitimini Almanya’dan gelen bu bilim adamlarında almıştır 
Clemens Holzmeister – Mimar (Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının mimarıdır) 
Alfred Marchionin – Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kurmuştur 
Alfred Kantorowicz – İstanbul Dişçilik Fakültesini kurmuştur 
Ernst Rudolf Reuter – Mimar/Şehir Plancısı (Batı Berlin ilk belediye başkanıdır) 

Çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmamız ve aydınlanmamız için her şeyini veren büyük önder Atatürk’ün bu projesi de diğer projelerinde olduğu gibi Türkiye’ye çok büyük katkı ve fayda sağlamıştır. Bu 10 Kasım’da da büyük önder ölümsüz Atatürk’ü yine şükran, hasret, saygı ve sevgi ile anıyorum, nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun.