22 Mayıs 2016 Pazar

ŞAMPİYON BEŞİKTAŞ 2015-2016

Öncelikle tüm Beşiktaş camiasına, teknik kadroya, futbolculara, yönetime, kulüp emekçilerine ve tüm Beşiktaş taraftarlarına bu şampiyonluk hayırlı uğurlu olsun. Şampiyonlukta aslan payı bana göre Şenol Güneş hocanındır. Samet Aybaba ile başlayan Feda yılı futbol takımı oluşturma çabaları Biliç döneminde DE devam etmiş ve nihai halini Şenol Hoca döneminde almıştır. Şenol Hoca şampiyonluk tecrübesi hemen hemen hiç olmayan kadroyu bu sene çok başarılı şekilde idare ederek takımı şampiyon yapmıştır. Tecrübesi ile, takıma hücum futbolu oynatmış diğer tarafta dünya çapında yıldızlar olan Q17 , Gomez, Sosa gibi oyuncuları , kaleci krizi gibi takımı olumsuz etkilemesi mümkün olan olayları başarılı şekilde yönetmiştir.Takımda az sakatlık olmuş, kart sayısı ciddi oranda azalmıştır. Geçen sezon 10 kırmızı kart gören Beşiktaş bu sene sadece 2 kırmızı kart görmüştür ki bunlarda Q17’nin fevri hataları dolayısıyla gelmiştir. Gomez 15 hafta 3 sarı kart ile sınırda oynamış, Atiba tüm sezon boyunca 34 maçta bir kez bile kart görmemiştir. Bunlar hep Şenol Hoca başarılarıdır. Teşekkürler Şenol Hoca.... Takıma baktığımızda şampiyonluğun mimarları ve kilidi açanlar bana göre Bermuda Şeytan Üçgeni dediğim Atiba-Ozzy-Sosa + Gomez’dir. Gomez 26 golle gol kralı olmuştur, atılması gereken neredeyse tüm golleri atan Gomez gerçek golcü nasıl oynamalıyı göstermiştir.Sosa 12 asistle asist kralı olmuştur ve golleri ile takıma puanlar kazandırmıştır. Ozzy fantastik bir sezon geçirmiştir ve yavaş yavaş Şifo Mehmet’in tahtına doğru ilerlemektedir. 9 gol Ozzy için iyi bir rakamdır. Atiba sadece Beşiktaş’ın değil tüm süper Lig'in en değerli ön liberosu olmuştur. Olumlu pas yüzdesi inanılmaz değerlere çıkmıştır. Bu dörtlüye ayrıca bir teşekkür edilmelidir. Tatbikî diğer oyuncularıda göz ardı etmeyelim. Q17 ligin başlarında inişli çıkışlı bir grafik izlesede Şenol Güneş faktörü devreye girince takıma faydasını inanılmaz ölçüde artırmıştır ve bana göre şu an açık ara taraftarın en sevdiği oyuncudur. Gökhan Töre sakatlıklar ile boğuşmuş , oynadığı dönemlerde faydalı olmuştur, özellikle Galatasaray maçında galibiyet golü ile büyük katkı yapmıştır. Olcay istatistiklerini tutturmuş, hocanın verdiği görevleri yapmıştır. Biraz daha gol şansı olsa çok daha fazla gol atabileceği bir sezon geçirmiştir. Saman alevi gibi bir dönem parlayan Kerim Frei o maçlarda iyi istatistikler yakalamış olsada formunu ne yazık ki tüm sezona yayamamıştır. Cenk Tosun’a ayrı bir satır açmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Sezonun büyük çoğunluğunda yedek bekleyen bir oyuncunun kendini hep hazır tutması takdire şayandır. 8 gol bench’den gelen bir santrafor için iyi bir istatistiktir, ayrıca ikinci devredeki Galatasaray maçında kendi vurmayıp Gomez’e asist yaptığı top bence yılın asistidir. Tolgay ve Veli’nin şanssız sakatlıklarla dolu geçirdikleri bu sezon takıma katkıları minimumda kalmış olsada önümüzdeki sezon Şenol hoca onları eminimki çok iyi hazırlayacaktır. Büyük hedeflere koşacak olan Beşiktaş’ın orta sahada sağlam ve formda bir Tolgay ile Veli’ye ihtiyacı vardır. Gelelim bu sezon Beşiktaş’ın en sorunlu bölgesi olan defans ve kaleciye. Son 3 sezondada bir türlü istenilen istikrarı tutturamayan defans dörtlüsü bu senede bence yemesi gerekenden fazla gol yemiştir. Stoper bölgesinde Ersan’ın ve Atınç’ın transferleri, Rhodolfo’nun sakatlanması, Milo ve Pedro’nun kiralanmaları ile bölge Necip, Tosiç ve devre arası gelen Marcelo ve Alexis’e kalmıştır. Ortanın bu kadar çok değişmesi sağ ve sol bek bölgelerinde oynayan Beck ve İsmail’i de kötü etkilemiş, beklerden hücumda Beşiktaş yeterince faydalanamamıştır. Kalede de yeterli istikrarı tutturamayan Tolga’nın yanına alınan Boyko’da ikinci devre yeterli uyumu gösterememiştir. Yinede tüm oyuncular özveri ile oynamış, Necip her fırsat verildiğinde elinden geleni yapmış, Tosiç son maçlarda sorumluluk almış, Marcelo kalite olarak Alexis’den öne çıkmış, Beck ve İsmail iyi katkılar koymuşlardır. Tabi taraftar İsmail’den çok daha fazlasını görmek istemektedir. Şimdi Beşiktaş’ın önünde yeni bir sezon ve Şampiyonlar Ligi grup maçları vardır. Tekrardan bir 7 sene Şampiyonluk beklememek için ve Şampiyonlar Liginde başarılı olmak için Beşiktaş bugünden transfer çalışmalarına başlamalıdır. Sağ bek, Sol bek, 2 stoper, Gomez’in durumuna göre bir veya 2 santrafor şarttır. Kaleci konusunda her ne kadar taraftar yeni kaleci istesede , Şenol hocanın mevcut 3 kaleciyi iyi oynatabileceğine halen inandığım için çok fazla istekli olmadığımı söylemeden geçemeyeceğim. Beşiktaş’ın 14.Şampiyonluğunu tekrar kutlayarak önümüzdeki sezon Süperlig’de ve Şampiyonlar Liginde başarılar diliyorum. Sağlıcakla kalın....

3 Ocak 2016 Pazar

Beşiktaş'ın 2015-2016 sezonu ilk devre performansı

Her sene olduğu gibi bu senede devre arasında Beşiktaş'ın ilk devredeki performansını kısa bir yazı ile değerlendirmeye çalışacağım. Öncelikle bu sezon ilk devre sonunda geçen sezonların aksine Beşiktaşlı taraftarların mutlu mesut devre arası tatiline girdiklerini ve ikinci devrenin bir an önce başlamasını beklediklerini düşünüyorum. Futbolsuz bir hafta sonu bizim gibi futbolkolik'ler için işkence gibi :) Beşiktaş şampiyon olduğu 2003 yılındaki gibi ilk devreyi lider ve 41 puanla kapattı. 2003 yılında ilk devre sonunda Beşiktaş 12 galibiyet ve 5 beraberlik almış, hiç yenilmemiş, 28 gol atıp sadece 9 gol yemişti. Bu sene ise 41 puana, 13 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 yenilgi ile ulaştı. 41 gol atarken kalesinde 18 gol yedi. Şenol Güneş'in hücum futbolu ve bol gol felsefesi rakamlarda kendini açıkça göstermekte. Aldığı 2 yenilginin 2'sininde iç sahada (Trabzonspor ve Akhisarspor maçları) olması, 18 gol yemesi her ne kadar olumsuzluk olarak gözükse de, deplasmanlarda müthiş bir başarı göstermesi ve 41 gole ulaşması ki daha fazlasını da atabilirdi, işin olumlu tarafları. yapılan transferlerin Gomez, Rhodolfo, Beck ve Q17 takıma uyum sağladığı ve faydalı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Sadece Q17'den daha fazla katkı beklediğimi söylemeden geçemeyeceğim. Benim hayalimdeki Q17 en azından 2-3 fazla gol ve asist yapmalıydı ilk devrede. Genel anlamsa sezon başında Veli ve Tolgay'ın sakatlıkları ile bozulan moraller, lig başlayınca takımın oynadığı futbolu görünce tekrar düzeldi. Geçen sene Biliç döneminde Ozzy-Sosa beraber oynar mı tartışmaları yaparken, bu sezon ilk devre göster diki tabi ki oynarlar hem de çok iyi oynarlar. Ozzy (5 gol 5 asist) ilk devrenin bence Gomez ile beraber en iyi oyuncusu oldu. Bunda Şenol Güneş'in büyük katkısı olduğunu unutmamak gerek. Atiba yine her zamanki Atiba olarak vazifesini kusursuz yapan oyuncuların başında geliyordu. Sosa arada form düşüklüğü gösterse de genel anlamda faydalı idi. Kanatlarda oynayan Gökhan ve Olcay'da gerek sakatlık gerek formsuzluktan dolayı inişli çıkışlı grafik çizdiler. Gökhan (3 gol 5 asist) bana göre ilk devre Olcay'dan daha iyi oynadı, ancak Olcay'ın da her seneki istatistiklerine yaklaştığını söylemeden edemeyeceğim (3 gol 5 asist). Oyuna az giren Kerim ise öz oynayarak hem 3 gol attı hem de takıma faydalı oldu. Orta sahadan 15 asist gelmesi çok olumlu diye düşünüyorum. Ayrıca sonradan oyuna giren, hiç küsmeyen, kendini hep hazır tutan ve ilk devrede 5 gol atan Cenk Tosun'a da ayrı bir parantez açmak gerekir ki profesyonel futbolculuğa örnek bir oyuncu oldu. Sürekli daha iyiye gitmesi için eleştirdiğimiz Necip de Şenol Hoca'nın elinde geçen sezonlara göre daha iyi bir futbol sergiledi bu sene. Defans ise bu sene stoper anlamında Rhodolfo-Ersan ikilisine teslim edildi. Elimizde ayrıca Franco-Milosevic-Tosic olsa da Ersan'ın olmadığı haftalarda eksikliği hissedildi , bu da devre arası stoper transferini elzem hale getirdi. Aynı konu kaleci için de geçerli ki herkesin bildiği bir konu olduğundan uzun uzun yazmaya gerek yok. Beşiktaş için işlerin iyi gittiği bir ilk devre sonunda şampiyon olmak için yapılacakların başında kaleci ve stoper transferlerini yapmak, Veli-Tolgay'ı ikinci devreye hazırlamak, dışarıda oynayacağı 3 derbiden en az 5 puan çıkartmak, ve kalan maçların hepsini kazanmaya çalışmak olarak sıralayabiliriz. Dilerim ki sezon sonunda Beşiktaş şampiyon olur ve bizler yine bugünkü gibi mutlu mesut klavye başına oturur sezon sonu değerlendirme yazımızı yazarız. Saygı ve Sevgiler.

16 Temmuz 2015 Perşembe

ALMATI - ALMA ATA - YİNE YENİDEN SERİSİNE DEVAM

Evet, sevgili okurlar, yine yeniden serisine devam ederek son yıllarda senede bir ziyaret ettiğim Almatı veya eski adı ile Alma Ata hakkındaki yeni yazıma başlamak istiyorum. Bir önceki yazımı okuyanlar, bu yazıda Almatı hakkında yeni ve farklı ne yazacak bu adam diye merak edebilirler. Ülkeler ve şehirler hakkındaki yazılarımda genellikle seyahatte gördüklerimi yazdığımdan, bu sefer aynı yolu izleyeceğim. Kazakistan 2,7 milyon m2 toprak yüzölçümü ile dünyanın 9.büyük ülkesi, bir kıyaslama yapmak için yüzölçümünün Batı Avrupa’ya eşit olduğunu söyleyebiliriz. Ancak nüfus için aynı şeyi söylemen mümkün değil. Ülkenin büyük kısmı bozkır, tundra olduğundan nüfus yoğunluğu oldukça düşük seyretmekte ve toplam ülke nüfusu 16 milyon mertebelerinde salınmaktadır. Yazıya konu Almatı ise 2 milyona yaklaşan nüfusu ile ülkenin Başkent Astana ile beraber en kalabalık şehirlerinden biridir. Genelde yüksek doluluk oranları ile uçan ve Air Astana ile code sharing de yapan Türk Hava Yollarının bu 6 saate yaklaşan uçuş destinasyonuna neden halen tek koridorlu uçakları verdiğini anlayamadığımı bir kez daha buradan yazmak istiyorum. Konacak çift koridorlu uçaklarında dolacağını ve yolculara daha konforlu bir uçuş imkânı tanınacağını düşünüyorum. Pratik bir bilgi olması açısından eğer havaalanından şehre otelinize taksi ile gidecekseniz ve yanınızda Tenge (Kazak parası) yok ise, üzerinde Visa/Mastercard yazısı olan ve kredi kartı kabul eden taksilerden birini seçmenizi öneririm. 4.000 – 5.000 Tenge’den daha fazla ödemeyeceğinizde baştan şoföre söylemenizde fayda var. Sonradan otelin kapısında change Office aramak veya otel resepsiyonuna taksi ücretini otel odanıza yazdırabilmek için yalvarmak zorunda kalabilirsiniz. Doğal kaynaklar bakımından (petrol, doğal gaz, altın, bakır) oldukça zengin olan ve nüfus yoğunluğu düşük olan Kazakistan’da, bu kaynaklardan gelen gelirin en azından gördüğüm kadarıyla Almatı’da halka dağılımı çok homojen değildir. Tabii ki alt yapı, üst yapı projeleri için ciddi kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır ancak beklentim gelir dağılımında homojenliğin artırılarak gelen gelirlerden halkın daha çok pay almasıdır. Doğal kaynaklardan kazanılan para sayesinde özellikle lüks arabaların sayısında ciddi artışlar olduğunu görmeden geçemeyeceğim, aslında yaklaşık 7.000 USD’lik bir kişi başı milli gelire sahip olan Kazakistan’da, halk üzerinde benim hissettiğim fakirlik tortusu belki de eski Sovyetler döneminden kalma bir tortudur. Bu arada geçen seneki ziyaretime göre yeni AVM ve otellerinde açılmış olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Almatı’da beni olumlu anlamda etkileyen konu Kazak’ların özelikle Türklere karşı yaklaşımlarındaki iyimserlik ve yardımseverlik olmuştur. Türklerin ile Kazakların ortak geçmişlerinden dolayı birbirlerini anlama konusunda problemleri olmamaktadır. Türkçe bilen veya Türkçe konuşunca anlayan birçok Kazak ile tanıştım. Zaten Kazak lisanı içerisinde direk olarak Türkçeden gelen kelimeler sizleri şaşırtacak derecede çoktur. Kazaklar, Türkler ve Türkiye ile iş yapmaktan memnu olan bir halk olarak gözüme gözükmekte, umarım bu hislerimde yanılmıyorum. Almatı’ya giden veya gidecek olan Türklerin yemek, otel, şehirde seyahat gibi konularda hiç problem yaşamayacağını düşünüyorum. Kazak mutfağı et, hamur işi ve sebzeleri bir arada dengeleyen bir mutfak. Kuzu eti yanında at eti de yeniyor, at eti için özel yetiştirilen atların lezzetli etleri aklınıza bizdeki Yedikule surlarındaki kaçak kesimleri getirmesin sakın. Kuzu şiş (şaşlık), Adana kebap (lüle), ciğer kebap, etli ve soğanlı börek, bol yeşillik, domates salatalık, patlıcan, tandır ekmeği yemeklerde masalarda bol bol karşınıza çıkan yiyecekler. İsterseniz kımız’da deneyebilirsiniz veya leziz Kazak veya Rus votkalarının tadına bakabilirsiniz. İyi bir Kazak votkası içmek isterseniz Dostar (Dostluk) marka votkayı deneyebilirsiniz. Şehir planlaması yapılırken Rusların elinin değdiği belli olan Almatı’da grid sistem denilen birbirini paralel ve dik olarak kesen geniş caddeler ve trafik ışıkları ile yönetilen kavşaklar oldukça çok. Kısa bir metrosu ve tramvayıda olan Almatı’da sabah ve akşam trafik sıkışıklıkları olmakta olup, 2 milyonluk nüfusa sahip bu şehrin trafik problemi bir İstanbul ile kıyaslanamayacak derecede düşüktür. Peki, Almatı’da iş dışında ne yapılır, nerelere gidilir? Alatau sıra dağlarının eteklerine kurulmuş olan Almatı’da bu dağlar insanların sıkça kaçtıkları gezi ve eğlence yerleridir. Şehre çok yakın olan Çimbulak kayak ve buz pateni tesisleri Almatı’da yaşayanlar, Kazaklar ve turistler için oldukça çekici bir merkezdir. İstenirse araba ile istenirse teleferik ile çıkılabilen Çimbulak tesisleri kışın ve yazın binlerce misafiri ağırlamaktadır. Alatau dağları günlük ve haftalık yürüyüş, trekking ve kamp rotaları ile yine çekici imkanlar sunmaktadır. Dağların diğer tarafı Kırgızistan olup, Almatı’dan çıkan Kırgızistan’a gidip geri gelen trekking turlarını satın almak mümkündür. Almatı Merkez Müzesinde Kazakistan tarihine ilişkin öğeleri görmek mümkündür. Panfilov Parkında, Rus şehirlerinde de görebileceğiniz 2.Dünya Savaşında hayatını yitiren insanların anısına sürekli olarak yanan ateş ve anıtı görmek de mümkündür. Eğer daha eğlenceli bir şeyler yapmak isterseniz etrafta bol miktarda görebileceğiniz Karaoke barlarına veya Casino’lara da gidebilirsiniz. Fazla turistik imkanlar sunmayan, ağırlıklı iş için seyahat edilen Almatı hakkındaki bu devam yazısının oralara gidecek olanlara veya orayı merak edenlere ışık tutmuş olacağını ümit eder, tüm okurlara iyi bayramlar dilerim.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

MOSKOVA - YİNE YENİDEN

Yine yeniden güzel Moskova’ya kısa bir seyahat ve sonrasında klavye başında bu güzel şehir hakkında kısa bir yazı….. Bir önceki Moskova seyahatimi 2013 yılının Eylül ayının son günlerinde yapmış, kışın ilk karını Moskova’nın İstanbul’dan beter trafiği için araba ile seyahat ederken görmüştüm. İstanbul’da kar için çok erken olan bu tarih, yanımda getirdiğim kışlıklar sayesinde benim için hiç sorun olmamıştı. Bu sefer Mayıs ayının son günlerinde sıcak bir seyahat yapma fırsatım oldu, gündüz 30C mertebelerinde olan hava sıcaklığı gece bile dışarıda gömlekle gezmeye izin verecek seviyelerdeydi. Bu sefer işim gereği şehir dışına yakın yerlerde olacağımdan dolayı Vnukova havaalanı yerine Sheremetyevo havaalanına uçmak ve orada yakınlardaki bir otelde kalmak zorundaydım. Türk Hava Yolları Sheremtyevo havaalanına uçmadığından mecburiyetten bu sefer Aeroflot ile uçmak zorunda kaldım. Yeni bir uçak, güven veren bir kalkış, seyir ve iniş yapan pilotların yanında ne yazık ki servis çok kötüydü. Türk Hava Yollarının güzel servisini bir kez daha takdir ettim. Sheremtyevo havaalanı yakınlarındaki otellerin hepsinin 30 dakikada bir havaalanı-otel arası shuttle servisleri olması, yakındaki otellerde kalan yolcuların kolaylıkla otellerine ulaşmalarında büyük kolaylık sağlıyor. Bendenizde tabii ki bu kolaylıktan faydalanmayı bildim. Eğer işiniz o taraflarda ise Sheremtyevo’ya uçup yakınlardaki otellerde kalmak işinizi oldukça kolaylaştırıyor. Tabi hemen aklınıza “peki akşam yemek için nereye gideceğiz” sorusu gelebilir, bu soruya cevap “siz en iyisi yine şehre inin” olacaktır. Akşam saati olması ve trafiğin nispeten yazın daha sakin olması sebebiyle yaklaşık 40 – 45 dakikada şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Bende araba ile şehir merkezine gidip, arabayı park edip, yerel yemekler sunan güzel bir lokantada akşam yemeği yedikten sonra merkezde biraz dolaşmayı tercih ettim. Mutfak her zamanki gibi lezzetli seçenekler sunuyordu. Moskova’ya gidip de güzel bir Borç çorbası içmeden dönülmez motto’su ile çorbamı içtim, soğuk etler, mayonezli salatalar, börek, mantı gibi ara tatlar yedikten sonra bu sefer yumuşacık etlerin sebzelerle birlikte fırında bir çömlek içinde piştiği güzel bir yemek yedim. Tabi insanın boğazından kayıp giden birkaç kadeh Rus votkasında yemeğe güzelce eşlik ettiğini söylemeden geçemeyeceğim. İnsanın fazla zamanı olmayınca yaptığı gibi “bu kısa zamanda ne görsek” diyerek kızıl meydana gitmeye karar verdim. Metro ile giderken müze tadındaki Moskova metrosu istasyonlarını görme fırsatım oldu. İkinci Dünya Savaşında Moskovalılara bir sığınak görevi de görmüş olan bu Metronun içindeki şaheserlerin bu şekilde korunmuş olması insanı mutlu ediyor. Kızıl meydan her zamanki kalabalığındaydı, Kremlin sarayının çatısındaki Rus bayrağı Devlet Başkanı Putin’in de orada olduğunun bir işaretiydi. Gece olduğu için en yazık ki Lenin mozolesi ziyarete kapalıydı, mozole gündüz meydana gidenler için görülmesi gereken bir anıt olarak orada duruyordu. Kızıl Meydanda gezerken yanımdaki Alman arkadaşın hatırlatmasıyla bir zamanlar amatör pilot olan bir Alman’ın küçük bir Cessna tipi uçakla tüm Sovyetler Birliği ve Moskova hava sahası güvenliklerini aşarak Kremlin yakınlarına iniş yaptığını hatırladık. 1987‘de henüz 19 yaşında olan Mathias Rust Cessna modeli uçakla İzlanda, Norveç ve Finlandiya hava sahalarını geçtikten sonra tüm güvenlik önlemlerini atlatarak Kremlin yakınlarına inmişti. Gazetelerde hatırladığım kadarıyla büyük bir olay olmuş, Rust Rus makamlarca tutuklanarak cezaevine gönderilmiş, daha sonra o dönemki Rus-Amerikan gerginliğinin azalmasınında yardımı ve Almanyanın baskısı ile serbest bırakılmıştı. Aklıma eğer bu dönemde bir pilot böyle bir şey yapsa, Putin ve koruma ordusunun ne yapacağı geldi ve ürperdim doğrusu. Kremlin sarayı ve Kızıl Meydan Moskova nehrinin kenarından başlıyor, hemen sarayın önündeki köprüde yürürken bu sene Şubat ayında bu köprüde yürürken bir arabadan inen saldırganlar tarafından kurşunlanarak öldürülen Rus muhalifi Boris Nemtsov’u anan muhalif gençlerin arasında buldum kendimi. İçimdeki muhalif damarın kabardığı bu anda, köprü üstünde gençler çiçekler, mumlar arasında Nemtsov’un vurulduğu yere resmini koymuşlar ve etrafını doğal bir anıta çevirmişlerdi. Gelip geçenlere Nemtsov’u hatırlatıyorlardı. Dünyanın her yerinde muhalefet yapmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladım. Kremlin’in batısında üç ayrı bölümden oluşan ve Alexander bahçeleri olarak da adlandırılan parkı gezme fırsatım da oldu. Napolyon savaşları sonrasında yıkılan şehrin onarılması için mimarları görevlendiren Çar 1.Alexander’ın emri ile inşa edilen bu park Moskovalılar tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Parkta girişte Meçhul Asker anıtı ve sürekli yanan ateş, sonrasında 2.Dünya savaşında Alman kuvvetlerine karşı direnen Sovyet şehirleri ve Leningrad savunmasına ithaf edilen meçhul asker anıtları bulunmaktadır. Kızıl meydana gidenlerin Alexander bahçelerine de uğramasını tavsiye ederim. Kısa süre ile gezme fırsatı olanların hepsinin yaptığı gibi otele dönüp ertesi sabah havaalanına giderek bu kısa seyahati tamamlarken, Moskova’da daha görülmesi gereken büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in de yattığı ve ilk Moskova seyahatimde ziyaret ettiğim Novodevici mezarlığı, Puşkin Müzesi, Bolşoy Tiyatrosu, Tarih Müzesi, Aziz Vasili Katedrali, Arbat sokağı gibi mekânlar aklımda kalarak geri döndüm. Güzel bir şehir olan Moskova’yı görmemiş olanların görmesinde fayda olduğunu düşünüyor, daha önce gitmiş olanlarında ileride bir ara tekrar gitmeyi planlayabileceklerini hatırlatmak istiyorum. Hepinize iyi hafta sonları…………..

14 Haziran 2015 Pazar

YURTDIŞI ÇIKIŞ HARCI

Sizi bilmem ama ben işim gereği çok fazla yurtdışı seyahati yapıyorum. Yılda ortalama 10-15 kez yurtdışına çıkıyorum. Örnek vermek adına geçen sene yani 2014’de sadece THY ile 100.000 hava milinden fazla uçuş yaptım, bu neredeyse dünyanın çevresinde 4 kez dönmekle eşdeğer. Bugün size her yurt dışı seyahatimde beni rahatsız eden, Türkiye’nin gariplikleri adı altında bir yazı dizisi yapsam , en başa koyacağım konulardan biri olan , yurtdışı çıkış harcından bahsetmek istiyorum. Bazı istisnalar dışında, örneğin yurtdışında oturma izni olması, çifte vatandaşlık sahibi olup yabancı pasaportu ile seyahet edenler, görevli seyahat eden devlet memurları gibi, herkesin yurtdışına çıkarken ödemesi gereken 15 TL yurtdışı çıkış harcından bahsediyorum. 

Diyeceksinizki topu topu 15 TL , ilk çıktığında ve uzun yıllar boyunca 100 USD ödüyorduk ve adı da toplu konut fonu harcı idi. Evet , doğru, yurtdışı çıkış harcı, 1984’de Toplu Konut Kanunu’nun çıkmasını takiben 100 USD olarak belirlenmiş ve yürürlüğe girmişti. O zamanlar gerçekten hayat çok daha zormuş. Yurtdışına çıkmanın zaten zor ve zahmetli olduğu günlerde bir de konut fonu adı altında 100 USD ödemek gerçekten insanların canını yakıyordu. 

Örneğin 500 USD’lik kısa bir yurtdışı seyahati için seyahatin %20’si kadar da konut fonu ödeniyordu. 1996’da kaldırılan konut fonu daha sonra 2001 yılında 50 USD olarak geri döndü. 

2002’de harc ücreti 70 TL’ye 2007 de ise bugünkü harc ücreti olan 15 TL olarak belirlendi. İlk çıktığı zaman toplu konut fonuna aktarılan bu harc’ın bugün nerede kullanıldığını bilmiyorum ama sanıyorum dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yoktur. Gelişmiş ülkelerde örneğin Avrupa Birliğinde olmadığını kesin olarak biliyorum. Çağdışı olduğunu düşündüğüm bu uygulama olsa olsa gelişmemiş ülkelerde mevcut olabilir. 

Yılda yaklaşık 10 milyon vatandaşın yurtdışına çıktığı düşünülürse toplanan para yılda yaklaşık 150 milyon TL yani 50 milyon EUR civarında olacaktır. 

Her ne kadar 15 TL olsa da, ödemesi için ya önceden bankaya yatırılması veya havaalanında harc pulu alınması bile zaten insana zor gelirken, seyahat etme özgürlüğü olan bir insanın yurtdışına çıkmak için harc ödemek zorunda olması anlaşılır bir şey değildir. Bir an önce kaldırılması gereklidir diye düşünüyorum. 

Umarım yeni kurulacak hükümet bu konuyuda gündemine alır ve yurtdışına çıkarken çıkış harcı ödemekten temelli kurtuluruz.

Herkese güzel bir hafta diliyorum.

2 Haziran 2015 Salı

DEMBA BA 2014-2015 SEZON DEĞERLENDİRMESİ İlhan Mansız ve Pascal Nouma’dan sonra sonunda Beşiktaş, taraftarını heyecanlandıran, keyiflendiren, sevindiren bir “arap” santrafora kavuştu. Damba Ba Süper Lig’de 2014-2015 sezonununu 18 gol ile tamamlayarak İlhan Mansız ve Pascal’ın gol sayılarına ortak olmayı başardı. Biliç sezon başında “Demba 20 gol atarsa şampiyon oluruz” derken başka bazı antrenör ve yorumcular 20 civarı golün hayal olduğunu düşünüyorlardı. Her ne kadar Demba 20 gole ulaşamasada ve Beşiktaş şampiyon olamasada, kupalarda attığı gollerle tüm sezon gol sayısını 23’e çıkaran Demba Beşiktaş’a büyük fayda sağlamıştır. 17 takımlı Süper Lig tarihinde rekor puan ile şampiyon olduğu 2003 sezonundan sonra; Carew, Bobo, Nobre, Almeida gibi santraforlar ile oynayan Beşiktaşta bu oyuncular sezon başına yaklaşık ortalama 10 gol civarı ile oynamışlardır. Süper Ligde attığı 18 golün 5 tanesini penaltıdan kaydeden Demba, değişik bir stilde attığı penaltılarda kalecileri aldatmayı başarmış ve kullandığı tüm penaltıları gole çevirmiştir. Genelde kuvvetli olan sağ ayağı ile gollerini atan Demba, 1.88 metrelik boyuna rağmen bana göre yeterince kafa golü atamamıştır. Müslüman olması, gollerinden sonra saha içinde secdeye kapanması, namaz takkesi ve tesbih ile verdiği sempatik pozlar ile taraftar tarafından çok sevilmiş, adına şarkılar bile bestelenmiştir. Güçlü fiziği, kuvvetli yapısı ile rakip ceza sahaları içinde iyi mücadele etmektedir. Stil olarak hızlı, fuleli, rakip defans arkasına deparlı bir oyun tarzı yoktur. Beşiktaşın oyunu rakip yarı alana yıkıp, gol için çok adamla bastırdığı zamanlarda daha faydalı olmaktadır. Rakip ceza sahası yakınlarında kapılan toplarda golcü hisleri kuvvetli olduğundan hızla pozisyon alarak gol pozisyonuna girmektedir. Rakip çıkarken basılan toplarda pas alacak yerlere kolay kaçarak gol pozisyonlarına girmiştir. Sosa ile iyi bir ikili olduklarını düşünüyorum. Sosa gibi yaratıcı bir oyuncu ile oynayan santraforları şanslı olarak görüyorum. Şansın yanında biraz da pozisyon bilgisi iyi olan, ikili mücadelede ayakta kalan, gol vuruşlarını iyi yapan bir santraforun bir sezonda 15-20 gol arası atması son derece normaldir. Peki Demba Beşiktaşta daha çok nasıl gol atar? En önce takımın oyunu rakip sahaya yıkıp topu devamlı ileri oynaması gerekmektedir. Rakip ceza sahası etrafını parselleyip sağdan soldan ortalar yaparak, duvar pasları ve üçgenler ile kanatlardan sıfıra inip ceza sahası içine kesmeler göndererek, uzaktan atılan şutlardan kaleciden dönenleri iyi takip ederek, korner ve serbest vuruşlarda bitirici kafa ve ayak vuruşları yaparak Demba Beşiktaşta daha çok gol atar. Burada anahtar oyunu rakip yarı sahaya yıkıp, ileride oyuncu olarak çoğalmaktır. Çoğalmak için orta sahanın, defansif görevlerini unutmadan, rakip ceza alanına daha yakın oynaması çok önemlidir. Orta alanda dikine rakip cezasına doğru topu hızlandırarak ilerlemek, bu anda kanatların açılarak defans bloğunu dağıtmak, santrforlar veya santraforları ceza sahası içinde gollük pozisyonlarda topla buluşturacaktır. Sağ ve sol açık oynayanlar arkalarındaki defansif oyunculardan daha çok destek alabilirler ise, Demba’ya daha çok yardım edebilecekler ve daha fazla gol pozisyonuna sokabileceklerdir. Bunlardan başka kornerler ve serbest vuruşlarda yaratıcı oyunlar bulmak, bunları takıma öğretmek ve antrenmanlarda çalıştırmak yeni teknik direktörün görevi olacaktır. Demba’nın rakip defanstan kendisi ile mücadele eden rakipleri sağa / sola çekerek boşalttığı alanlarda çok değerlidir. Kanat oyuncuları, ofansif orta saha oyuncuları bu boşluklardan faydalanıp iyi işler yapabilirler, gol pozisyonları ve goller atabilirler. İşte Beşiktaş’ın önümüzdeki sezon Demba’dan daha çok faydalanmak için yapması gerekenler bunlardır. Yüksek bir potansiyeli olan Demba yeni sezon öncesi iyi bir kamp dönemi geçirdikten sonra, gelecek sezon Beşiktaş’a çok daha faydalı olabilir. Hem Süper Lig , hem Avrupa Ligi hem de Türkiye kupasında yani 3 kulvarda koşacak Beşiktaş’ın Demba gibi oyunculara ihtiyacı vardır.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

BEŞİKTAŞ VE 2014-2015 SEZON DEĞERLENDİRMESİ

Garip bir ironi….

Klavye başına blog’uma bir şeyler yamak için oturduğumda en son yazımın 23 mayıs 2014’de Beşiktaşın geçen seneki performansı hakkında olduğunu gördüm ve tahmin edeceğiniz üzere hemen okumaya başladım.

Yazının temelini “hayal kırıklığı” olarak belirlemişim ve gelecek sezon (yani bu sezon) için yapılmasını istediğim transferleri şu şekilde sıralamışım (yanlarına gerçekleşme durumlarını da ekliyorum):

Kaliteli golcü – Demba Ba
Kaliteli, yaratıcı, golcü orta saha – Sosa
Stoper – Miloseviç (devre arası)
Sağ bek – Opare (devre arası)
Bunlara ilave kaleci Günay ve orta sahaya Tolgay’da devre arası transferleri olarak takıma katıldılar.

Ne yazık ki bu sezonu da “hayal kırıklığı” sezonları arasına alacağım….
69 puanla 2009 şampiyonluk yılından beri en yüksek puanı toplamış olmamıza rağmen bu sezonda “hayal kırıklığı” sezonu olarak tarihin sayfaları arasında yerini aldı…
Neden hayal kırıklığı:
Geçmiş yıllara göre iyi transferler yapıldı ve bu transferler iyi de performans gösterdi
Ba – 18 gol , Sosa – 5 gol, Cenk – 5 gol
Takım deplasman fobisini yendi , dışarıda iyi futbol oynamaya başladı
Avrupada gruplardan çıktı, Liverpool’u eledi , Türkiye puanlarını artırdı
Biliç Süper Lig’i daha iyi tanımaya başladı

Ama stadı yoktu , tüm lig boyunca göçebe kervanlar gibi bir orada bir burada seyahat edip durdu , futbolcular 3 gün üst üste aynı yatakta yatamadılar
Stad inşaatını son hızla bitirmeye çalışan başkan Fikret Orman’a da stad için şimdiden gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.

Bunlara rağmen, Şampiyonluk gelmedi , Lig 2.ciliği de gelmedi, Türkiye Kupası gelmedi, derbi galibiyeti gelmedi , derbilerde gol bile gelmedi

69 puan son 6 yılın en yüksek puanı olabilir ama yukarıda yazdıklarım ne yazık ki benim için bu sezonu yine “hayal kırıklığı” ligine gönderiyor. Ezeli rakiplerimizin 4.yıldızı takmak için uğraştıkları, ve sonunda Galatasaray’ın 4.yıldızı taktığı sezon sonunda Beşiktaş’ın halen 3.yıldızı takamamış olması kabul edilebilir bir durum değil.

Şimdi önümüzde ne var:
Olağanüstü Genel Kurul, Başkan ve Yönetim Kurulu seçimi; Fikret Orman başkanın tekrar seçileceğini düşünüyorum.

Yeni Teknik Direktör ve Teknik ekip; Lucescu veya Şenol Güneş isimleri öne çıkmış durumda, her ikisininde iyi teknik direktörler olduğunu düşünüyorum , ikiside başarılı olur

Stadyumun bitirilmesi; hızlı, özverili çalışmalar devam ediyor

Transferler; işte burası çok önemli

Bu seneki önceliğim box-to-box oynayacak Veli’den daha iyi bir orta saha; Veli’nin olmadığı haftalarda takımdaki düşüşü hepimiz gördük.
Kaliteli , Demba ile rekabet edecek bir golcü
Sol bek , yine ve yine kaliteli , tecrübeli bir stoper
Her ne kadar 3 kalecimiz olsa ve iyi gözükseler de maç kurtaracak kaliteli bir yabancı kaleci
Bakalım yeni yönetim nasıl bir transfer politikası izleyecek

Bir yarış sevabıyla günahıyla, sevineni üzüleniyle bitti , şimdi önümüzde yeni bir yarış var , tüm takımlara başarılar dilerim
Kalın sağlıcakla