Bir haftalık
yoğun bir Portekiz seyahati sonrası klavye başına oturup bu seyahat hakkında
yazmanın vakti geldi. Çok güzel ve keyifli bir seyahat olduğu için yazması da
keyifli olacak. Portekiz deyince aklıma gelen 3F , yani Fado, Fiesta ve
Futbol’u Portekizde bol bol görmeyi umut ederek çıktığım ve çok şey gördüğüm bu
gezi sonunda paylaşacak da çok şey var. Bu yüzden bu seyahati birkaç yazıya
bölerek , bir nevi yazı dizisi şeklinde sizlerle paylaşacağım, umarım
beğenirsiniz. Yazımın bu bölümünü gezimin 5 gününü geçirdiğim Lizbon’a daha
doğrusu Lizbon’un merkezine ayıracağım. Lizbonun etrafında gittiğim yerleri
ayrı yazılar olarak yayınlayacağım. Bu yazıda ayrıca genel olarak Portekiz
hakkında da bilgiler vermeye çalışacağım. Lizbon’da gezdiğim ve beni hem
hikayesiyle, hem de eserleriyle etkileyen Gülbenkyan müzesini de ayrı bir
yazıda değerlendireceğim.
Katılacağım
uluslar arası bir konferansın Portekiz’in başkenti Lizbon’da yapılmasını fırsat
bilerek bu güzel, küçük ve sıcak ülkeye bir haftalık bir seyahat yaptım.
Seyahatin küçük bir kısmını konferansa ayırıp büyük çoğunluğunda etrafı gezdim.
Bu arada Türkiye’den konferans ve gezmek için yaklaşık 100 kişilik bir topluluk
olduğumuzu da unutmadan söyleyeyim. Seyahatim Atatürk havaalanından Türk Hava
yollarının tarifeli Lizbon seferi ile başladı. Yaklaşık 4,5 saatlik uçuş için
verilen Boeing 737-800’de kişisel eğlence sistemi olsaydı uçuşun daha keyifli
olabileceğini düşünüyorum. Sonuçta 4,5 saat uzun bir süre ve her koltukta
kişisel eğlence sistemi olan yeni nesil Airbus A-321 gibi bir uçak bu seferi
yolcularına daha keyifli hale getirebilirdi. Türk Hava Yolları umarım sesimi
duyarsınız, uzun uçuşlarda yolcularınıza daha keyifli ortamlar sunmanızda fayda
var.
Rahat bir
iniş, problemsiz bir pasaport kontrolü ve sonrasında valizlerin alınmasını
takiben otele doğru yola çıktık, otele gitmeden kısa bir şehir turu yapmayı da
ihmal etmedik. Bu tarz şehir turlarını hep sevmişimdir. Ülke ve şehir hakkında faydalı
bilgiler alıyorsunuz, sonrasında gidip görmek istediğiniz yerleri gözünüze
kestiriyorsunuz ve belli gezi planlarınızı yapabiliyorsunuz.
Portekiz
küçük bir ülke, batısı ve güneyi Atlas Okyanusuna bakıyor ve uzun bir kıyı
şeridi var. Kuzeyi ve doğusunda ise İspanya ile komşu. Zaten tarih boyunca
İspanyollar ile her zaman temasları olmuş. Ayrıca Atlas Okyanusunda kuzey
yarımküredeki Azor ve Madeira takım adaları özerk yönetimleriyle Portekiz’e
bağlıdırlar.
Portekiz’in nüfusu yaklaşık 11
milyon olup, kadın nüfusu erkek nüfusundan daha fazladır (yaklaşık %52). Resmi
dil Portekizce olup, Avrupa Birliği üyesi olarak para birimi olarak EURO
kullanılmaktadır. Portekiz’in anakarada bulunan toprakları, Lizbon’un da ortasından geçen en
büyük nehir olan Tejo ile ikiye bölünür. Kuzey kısmı içeride düzlükler
barındıran ve dört yerde kesintiye uğrayarak tarıma elverişli alanlar yaratan
dağlık bir bölgedir. Güney ise daha sıcaktır. Portekiz Akdeniz iklimine sahip
bir ülke olarak Avrupanın en sıcak ülkelerinden biridir. Ortalama sıcaklıklar
kuzeyde 15 °C ve güneyde 18 °C’dir. Madeira ve Azor Adaları sıcaklık
aralığı daha dardır. Bahar ve yaz mevsimlerinde güneşli, sonbahar ve kış
mevsimlerinde yağmurlu ve rüzgârlıdır.
Turizm, otomotiv, kağıt,
ayakkabı, tekstil, şarap, şişe mantarı Portekiz’in önemli gelir kaynakları olup
özellikle Lizbon’da hemen her yerde ayakkabı dükkanları görmek mümkün. Ayrıca
yine bir çok yerde mantar meşesi denilen ve şişe mantarının yapıldığı ağaçları
görmek de mümkün. Şarap deyince tabi buraya özel tatlı Porto şaraplarından
bahsetmeden geçemeyeceğim. Geçmişte denizci ve kaşif olan Portekizlilerin uzun
deniz seyahatlerinde dayanması için alkol seviyesi yükseltilerek üretilen
tatlı, likör gibi içilen Porto şaraplarının ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Bu
şarapların kalbi olan Porto şehri ile ilgili yazımda bunlardan da geniş şekilde
bahsedeceğim. Bu gelir kaynaklarına rağmen Portekiz Batı Avrupanın en yoksul
ülkesi, Almanya Fransa Hollanda gibi ülkelerin gelir ve refah seviyesine henüz
ulaşamamışlar, bun gittiğinizde kendiniz de görüyorsunuz. Tarım önemli bir
kaynak ama teknoloji kullanımı az olduğu için verim de az. Zeytin, zeytinyağı,
üzüm, mısır ve çavdar önemli tarım ürünleri olarak karşımıza bol bol çıktı.
Yüzyıllar
boyunca bir çok kez işgal edilen Portekizde 300 senede Endülüs Emevileri hüküm
sürmüş. Emevilerin yanında tarih boyunca Yunanlılar, Romalılar, Cermenler’de bu
topraklarda bulunmuşlar. Başlarda Kastilya ve Leon (günümüz İspanyası)
krallığından kopan bir kontluk olarak kurulan Portekiz daha sonra bir krallığa
dönüşmüştür. 15. Ve 16. Yüzyıllarda denizcilikleri sayesinde Brezilyadan
Filipinlere uzanan bir imparatorluk kuran Portekizliler, daha sonraki
yüzyıllarda sömürgeciliklerini devam ettirememişler ve 20.yüzyıl ile birlikte
imparatorluk sona ermiştir. 15.yüzyılda İngiltere ile ittifak yapan Portekizin
önünde keşiflerin yolu açılmış, dünyanın çeşitli bölgelerinde sömürgeler
oluşmuş ve adını hemen hepimizin bildiği Vasco de Gama’nın Hindistan’a denizden
ulaşmasıyla Portekiz imparatorluğu için sömürgelerden gelen kaynaklar ile refah
dönemi başlamıştır. Sonrasında Brezilyanın ele geçirilmesi Portekizin refahını
daha da artırmıştır. Ancak sonrasında milliyetçilik akımları ile
bağımsızlıklarını kazanan ülkeler, Avrupa ülkelerinden Portekiz imparatorluğu
topraklarına gelen saldırılar sonucunda bir zamanların dünya imparatorluğu
dağılmış ve bugünkü küçük coğrafyası içine sıkışmıştır.
Gelelim
Portekiz’in başkenti Lizbon’a, şehrin nüfusu merkezde 600.000 kişi mertebesinde
olup, etrafındaki banliyölerle metropolitan alanı olarak bakıldığında 2 milyon
mertebesinin üzerine çıkmaktadır. Tejo nehrinin oluşturduğu haliç üzerine
kurulu lizbon’un Atlas Okyanusuna çıkışı vardır. Tarih boyunca burada da bir
çok farklı topluluk hüküm sürmüş ve geride eserler bırakmıştır. Çok eski
dönemlerde burada yaşamış olan İberler ve Keltlerden kalmış olan dolmenler ve
menhirler şehrin etrafında görülebilir. Bir dönem burada Fenikelilerin
bulunduğunu gösteren bulgularda vardır. Yine Romalılardan kalan tapınak, hamam
ve benzeri kalıntılar vardır. Burada Endülüs dönemine biraz daha fazla yer
vermekte fayda var. Lizbon 711 yılında Emevilerin eline geçti. Emeviler bir çok
cami, ev inşa edip, şehir surlarınıda güçlendirdiler. 10.yüzyıla gelindiğinde
resmi dili Arapça, resmi dini İslam olan, yaşayanların çoğunun Müslüman olduğu
bir Lizbon çıkıyor karşımıza. Arap etkisini Lizbon’da halen görmek mümkün.
Şehrin es eski bölgesi olan Alfama’da binaların üzerinde gördüğüm mozaikler
bana Kazablanka’da gördüğüm mozaikleri hatırlattı. Endülüs yönetimi 1147
yılında Portekiz, Fransız,İngiliz ve Alman şövalyelerden oluşan bir nevi haçlı
ordusuna kaybedince Lizbon tekrar Hristiyanların yönetimine geçmiş, Arapça
önemini kaybederek tekrar Portekizce ön plana çıkmış, bir çok cami kiliseye
çevrilmiş, nüfus Katolik Hristiyanlığa dönmüştür. 15.ve 16.yüzyıldaki
imparatorluğun en iyi dönemlerinde Lizbon’da bundan faydalanmış, Avrupa’nın
Uzak Doğu ile ticaretinin merkezi olmuş,
gelen altın sayesinde bir çok eser inşa edilmiştir.
Lizbon’u
anlatırken tarihinde çok önemli yer tutan 1755 depreminden de bahsetmek
gerekir. 1 Kasım 1755’de meydana gelen, rehberimizin dediğine göre 9 şiddetinde
olduğu tahmin edilen depremde Lizbon’un neredeyse tamamı yıkılmış, yaklaşık
90.000 insan ölmüştür. Depremden sonra şehir Pombal markisi tarafından oldukça
güzel bir şehircilik ile yeniden kurulmuştur. Bu arada neredeyse Avrupa’nın
tamamını işgel eden Napolyon Bonapart’ın Portekiz ve Lizbon’u da işgal ettiğini
belirtirim.
Lizbon’da görülecek çok şey var,
3-4 gün dolu dolu gezebilirsiniz. Şehir merkezine Baixa deniyor ve depremden
sonra inşa edilen, meydanlar ve heykeller ile bezenmiş ve meydanları dik kesen
sokaklarıyla görülmesi gereken bir bölgedir. Burada Kentin kalesini ve Lizbon
katedralini görebilir, gezebilirsiniz. Alfama şehrin en eski mahallesidir.
Ayrıca Ticaret meydanı , Belem’deki Jeronimo manastırı ve Belem kulesi ki
Belem’e giderseniz mutlaka meşhur Belem tatlısından yemenizi öneririm, Rossio
meydanı, Gustave Eiffel’in öğrencisi Portekizli bir mühendis tarafından Eiffel
tarzında yapılmış asansör, nehrin kenarındaki Keşifler anıtı görülebileceklere
sayılabilir. Depremden sonra yapılan Liberdade (Bağımsızlık) bulvarı ve
Republica (Cumhuriyet) meydanları gezilecek, vakit geçirmeye değer yerlerden.
Şehirde bir çok müze bulunmakta olup, Antik Sanat müzesi, Mozaik müzesi, Belem
kültür merkezi ve Gülbenkyan müzesi sayılabilir. Eduardo VII (İngiliz Kralı
7.Edward anısına yapılan) park şehir merkezinde 25 hektar alan kaplamakta,
içinde botanik bahçesi ile birlikte çok çeşitli bitki ve ağaçlar bulunmaktadır.
Portekizin sembolü sardalya balığı için haziran ve temmuz aylarında Lizbon ve
Porto’da sardalya festivalleri düzenlenmektedir. Eğer bu aylarda oralara
giderseniz sardalya ızgara yemeden geri gelmeyin derim, yalnız bizdekinin
aksine balıklar içleri temizlenmeden ızgara yapıldığı için ilk başta biraz
şaşırabilirsiniz, fakat hiç sorun olmadan tabağınızda temizleyip bu müthiş
lezzeti tadabilirsiniz.
Ulaşımı oldukça rahat Lizbon’da
taksi, otobüs ve metroyu güvenle kullanabilirsiniz. Taksi ücretleri oldukça
makul hatta düşük, Lizbon’un içinde hiç 10 EUR’dan fazla taksi ücreti ödemedim.
Taksilerde tek problem şöförlerin hiçbirinin İngilizce bilmemesi, gerçi bu
genelde bir çok yerde var, İngilizce bilen bulmakta zorlanabiliyor insan. Ancak
buna rağmen Portekizliler oldukça yardımsever ve sıcak kanlı insanlar. Sizinle
aynı dili konuşmasalar bile size yardım etmek için ellerinden geleni
yapıyorlar. Ayrıca metroda olduğu için rahat bir şekilde elinizde şehir
haritasıyla metroyu kullanarak her yere gidebilirsiniz, yan kesicilere dikkat
etmek şartıyla! Şehrin ortasından geçen Tejo nehri üzerinde iki büyük köprü
vardır, birincisi San Fransico’daki Golden Gate’e benzeyen , Avrupa’nın en uzun
asma köprüsü, diğeri ise Vasco de Gama’ya ithaf edilen 17,2 km uzunluğu ile
Avrupa’nın en uzun köprüsü olan Vasco de Gama köprüsüdür. 17 km köprü üzerinde
gitmenin güzel bir deneyim olduğu belirtmek isterim. Futbol’un çok sevildiği
Portekiz ve Lizbon’da Benfica ve Sporting Lizbon gibi iki önemli kulübün
bizdeki derbi heyecanına benzer heyecanlar yaşattığını, her ikisininde ayrı
ayrı statları olduğunu söyleyebilirim. Hatta Lizbon’da üzerinde Fenerbahçe
forması ile dolaşan Portekizli gençler de gördüğümü söylemeden geçemeyeceğim.
Bairro Alto (Yukarı Mahalle) Lizbon’un
merkez yerlerinden biridir. Yerleşim, alışveriş ve eğlence bölgesi olarak
kullanılır. Günümüzde Portekiz başkentinin gece kalbinin attığı yerdir ve
Lizbon gençliğinin uğrak noktasıdır. Portekiz’in ulusal müziği fado’yu da
dinleyebileceğiniz bir çok bar, kulüp, restaurant bu bölgede yer alır.
Portekiz
mutfağı temelde deniz ürünleri, balık ve kabuklular, patates, pirinç, et
ağırlıklı oldukça zengin ve lezzetli bir mutfak. Deniz ürünleri ve balık
kullanılan çeşitli tariflerle yiyebileceğiniz çorbalar, lezzetli buğulamalar,
ızgaralar yiyebilirsiniz. Balıklardan morina ve sardalya çok seviliyor ve
yeniyor. Ayrıca bol bol midye (kum midyesi, tırnak midyesi), istridye, istakoz,
kalamar, karides yiyebilirsiniz. Tabi yemekle beraber lezzetli kırmızı
şarapları tadabilir, yemeğin finalini tatlı sonrasında kahve yanında yıllanmış
bir Porto şarabı ile yaparak unutulmaz bir gece yaşayabilirsiniz. Ben et yemek istiyorum diyenler içinde çok güzel Brezilya barbekü restaurantlarını önerebilirim. Açık büfe salata yanında siz dur diyene kadar masanıza şişler, tandırlar, bonfileler, sosisler servis edilen çok güzel Brezilya et lokantaları var. Sonuçta yemeklerden memnun kalacağınıza eminim.
Kesinlikle
gidilip görülmesi gereken yerler listesine aldığım Lizbon hakkındaki yazımı
burada noktalıyarak, yakında bu serinin diğer yazılarını da yayınlayacağımı
hatırlatır, hepinize keyifli okumalar ve güzel bir hafta sonu dilerim.