6 Temmuz 2013 Cumartesi

PORTEKİZ ve LİZBON




Bir haftalık yoğun bir Portekiz seyahati sonrası klavye başına oturup bu seyahat hakkında yazmanın vakti geldi. Çok güzel ve keyifli bir seyahat olduğu için yazması da keyifli olacak. Portekiz deyince aklıma gelen 3F , yani Fado, Fiesta ve Futbol’u Portekizde bol bol görmeyi umut ederek çıktığım ve çok şey gördüğüm bu gezi sonunda paylaşacak da çok şey var. Bu yüzden bu seyahati birkaç yazıya bölerek , bir nevi yazı dizisi şeklinde sizlerle paylaşacağım, umarım beğenirsiniz. Yazımın bu bölümünü gezimin 5 gününü geçirdiğim Lizbon’a daha doğrusu Lizbon’un merkezine ayıracağım. Lizbonun etrafında gittiğim yerleri ayrı yazılar olarak yayınlayacağım. Bu yazıda ayrıca genel olarak Portekiz hakkında da bilgiler vermeye çalışacağım. Lizbon’da gezdiğim ve beni hem hikayesiyle, hem de eserleriyle etkileyen Gülbenkyan müzesini de ayrı bir yazıda değerlendireceğim.

Katılacağım uluslar arası bir konferansın Portekiz’in başkenti Lizbon’da yapılmasını fırsat bilerek bu güzel, küçük ve sıcak ülkeye bir haftalık bir seyahat yaptım. Seyahatin küçük bir kısmını konferansa ayırıp büyük çoğunluğunda etrafı gezdim. Bu arada Türkiye’den konferans ve gezmek için yaklaşık 100 kişilik bir topluluk olduğumuzu da unutmadan söyleyeyim. Seyahatim Atatürk havaalanından Türk Hava yollarının tarifeli Lizbon seferi ile başladı. Yaklaşık 4,5 saatlik uçuş için verilen Boeing 737-800’de kişisel eğlence sistemi olsaydı uçuşun daha keyifli olabileceğini düşünüyorum. Sonuçta 4,5 saat uzun bir süre ve her koltukta kişisel eğlence sistemi olan yeni nesil Airbus A-321 gibi bir uçak bu seferi yolcularına daha keyifli hale getirebilirdi. Türk Hava Yolları umarım sesimi duyarsınız, uzun uçuşlarda yolcularınıza daha keyifli ortamlar sunmanızda fayda var.

Rahat bir iniş, problemsiz bir pasaport kontrolü ve sonrasında valizlerin alınmasını takiben otele doğru yola çıktık, otele gitmeden kısa bir şehir turu yapmayı da ihmal etmedik. Bu tarz şehir turlarını hep sevmişimdir. Ülke ve şehir hakkında faydalı bilgiler alıyorsunuz, sonrasında gidip görmek istediğiniz yerleri gözünüze kestiriyorsunuz ve belli gezi planlarınızı yapabiliyorsunuz.

Portekiz küçük bir ülke, batısı ve güneyi Atlas Okyanusuna bakıyor ve uzun bir kıyı şeridi var. Kuzeyi ve doğusunda ise İspanya ile komşu. Zaten tarih boyunca İspanyollar ile her zaman temasları olmuş. Ayrıca Atlas Okyanusunda kuzey yarımküredeki Azor ve Madeira takım adaları özerk yönetimleriyle Portekiz’e bağlıdırlar.

Portekiz’in nüfusu yaklaşık 11 milyon olup, kadın nüfusu erkek nüfusundan daha fazladır (yaklaşık %52). Resmi dil Portekizce olup, Avrupa Birliği üyesi olarak para birimi olarak EURO kullanılmaktadır. Portekiz’in anakarada bulunan toprakları, Lizbon’un da ortasından geçen en büyük nehir olan Tejo ile ikiye bölünür. Kuzey kısmı içeride düzlükler barındıran ve dört yerde kesintiye uğrayarak tarıma elverişli alanlar yaratan dağlık bir bölgedir. Güney ise daha sıcaktır. Portekiz Akdeniz iklimine sahip bir ülke olarak Avrupanın en sıcak ülkelerinden biridir. Ortalama sıcaklıklar kuzeyde 15 °C ve güneyde 18 °C’dir. Madeira ve Azor Adaları sıcaklık aralığı daha dardır. Bahar ve yaz mevsimlerinde güneşli, sonbahar ve kış mevsimlerinde yağmurlu ve rüzgârlıdır.

Turizm, otomotiv, kağıt, ayakkabı, tekstil, şarap, şişe mantarı Portekiz’in önemli gelir kaynakları olup özellikle Lizbon’da hemen her yerde ayakkabı dükkanları görmek mümkün. Ayrıca yine bir çok yerde mantar meşesi denilen ve şişe mantarının yapıldığı ağaçları görmek de mümkün. Şarap deyince tabi buraya özel tatlı Porto şaraplarından bahsetmeden geçemeyeceğim. Geçmişte denizci ve kaşif olan Portekizlilerin uzun deniz seyahatlerinde dayanması için alkol seviyesi yükseltilerek üretilen tatlı, likör gibi içilen Porto şaraplarının ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Bu şarapların kalbi olan Porto şehri ile ilgili yazımda bunlardan da geniş şekilde bahsedeceğim. Bu gelir kaynaklarına rağmen Portekiz Batı Avrupanın en yoksul ülkesi, Almanya Fransa Hollanda gibi ülkelerin gelir ve refah seviyesine henüz ulaşamamışlar, bun gittiğinizde kendiniz de görüyorsunuz. Tarım önemli bir kaynak ama teknoloji kullanımı az olduğu için verim de az. Zeytin, zeytinyağı, üzüm, mısır ve çavdar önemli tarım ürünleri olarak karşımıza bol bol çıktı.

Yüzyıllar boyunca bir çok kez işgal edilen Portekizde 300 senede Endülüs Emevileri hüküm sürmüş. Emevilerin yanında tarih boyunca Yunanlılar, Romalılar, Cermenler’de bu topraklarda bulunmuşlar. Başlarda Kastilya ve Leon (günümüz İspanyası) krallığından kopan bir kontluk olarak kurulan Portekiz daha sonra bir krallığa dönüşmüştür. 15. Ve 16. Yüzyıllarda denizcilikleri sayesinde Brezilyadan Filipinlere uzanan bir imparatorluk kuran Portekizliler, daha sonraki yüzyıllarda sömürgeciliklerini devam ettirememişler ve 20.yüzyıl ile birlikte imparatorluk sona ermiştir. 15.yüzyılda İngiltere ile ittifak yapan Portekizin önünde keşiflerin yolu açılmış, dünyanın çeşitli bölgelerinde sömürgeler oluşmuş ve adını hemen hepimizin bildiği Vasco de Gama’nın Hindistan’a denizden ulaşmasıyla Portekiz imparatorluğu için sömürgelerden gelen kaynaklar ile refah dönemi başlamıştır. Sonrasında Brezilyanın ele geçirilmesi Portekizin refahını daha da artırmıştır. Ancak sonrasında milliyetçilik akımları ile bağımsızlıklarını kazanan ülkeler, Avrupa ülkelerinden Portekiz imparatorluğu topraklarına gelen saldırılar sonucunda bir zamanların dünya imparatorluğu dağılmış ve bugünkü küçük coğrafyası içine sıkışmıştır.

Gelelim Portekiz’in başkenti Lizbon’a, şehrin nüfusu merkezde 600.000 kişi mertebesinde olup, etrafındaki banliyölerle metropolitan alanı olarak bakıldığında 2 milyon mertebesinin üzerine çıkmaktadır. Tejo nehrinin oluşturduğu haliç üzerine kurulu lizbon’un Atlas Okyanusuna çıkışı vardır. Tarih boyunca burada da bir çok farklı topluluk hüküm sürmüş ve geride eserler bırakmıştır. Çok eski dönemlerde burada yaşamış olan İberler ve Keltlerden kalmış olan dolmenler ve menhirler şehrin etrafında görülebilir. Bir dönem burada Fenikelilerin bulunduğunu gösteren bulgularda vardır. Yine Romalılardan kalan tapınak, hamam ve benzeri kalıntılar vardır. Burada Endülüs dönemine biraz daha fazla yer vermekte fayda var. Lizbon 711 yılında Emevilerin eline geçti. Emeviler bir çok cami, ev inşa edip, şehir surlarınıda güçlendirdiler. 10.yüzyıla gelindiğinde resmi dili Arapça, resmi dini İslam olan, yaşayanların çoğunun Müslüman olduğu bir Lizbon çıkıyor karşımıza. Arap etkisini Lizbon’da halen görmek mümkün. Şehrin es eski bölgesi olan Alfama’da binaların üzerinde gördüğüm mozaikler bana Kazablanka’da gördüğüm mozaikleri hatırlattı. Endülüs yönetimi 1147 yılında Portekiz, Fransız,İngiliz ve Alman şövalyelerden oluşan bir nevi haçlı ordusuna kaybedince Lizbon tekrar Hristiyanların yönetimine geçmiş, Arapça önemini kaybederek tekrar Portekizce ön plana çıkmış, bir çok cami kiliseye çevrilmiş, nüfus Katolik Hristiyanlığa dönmüştür. 15.ve 16.yüzyıldaki imparatorluğun en iyi dönemlerinde Lizbon’da bundan faydalanmış, Avrupa’nın Uzak Doğu ile ticaretinin merkezi olmuş,  gelen altın sayesinde bir çok eser inşa edilmiştir.

Lizbon’u anlatırken tarihinde çok önemli yer tutan 1755 depreminden de bahsetmek gerekir. 1 Kasım 1755’de meydana gelen, rehberimizin dediğine göre 9 şiddetinde olduğu tahmin edilen depremde Lizbon’un neredeyse tamamı yıkılmış, yaklaşık 90.000 insan ölmüştür. Depremden sonra şehir Pombal markisi tarafından oldukça güzel bir şehircilik ile yeniden kurulmuştur. Bu arada neredeyse Avrupa’nın tamamını işgel eden Napolyon Bonapart’ın Portekiz ve Lizbon’u da işgal ettiğini belirtirim.

Lizbon’da görülecek çok şey var, 3-4 gün dolu dolu gezebilirsiniz. Şehir merkezine Baixa deniyor ve depremden sonra inşa edilen, meydanlar ve heykeller ile bezenmiş ve meydanları dik kesen sokaklarıyla görülmesi gereken bir bölgedir. Burada Kentin kalesini ve Lizbon katedralini görebilir, gezebilirsiniz. Alfama şehrin en eski mahallesidir. Ayrıca Ticaret meydanı , Belem’deki Jeronimo manastırı ve Belem kulesi ki Belem’e giderseniz mutlaka meşhur Belem tatlısından yemenizi öneririm, Rossio meydanı, Gustave Eiffel’in öğrencisi Portekizli bir mühendis tarafından Eiffel tarzında yapılmış asansör, nehrin kenarındaki Keşifler anıtı görülebileceklere sayılabilir. Depremden sonra yapılan Liberdade (Bağımsızlık) bulvarı ve Republica (Cumhuriyet) meydanları gezilecek, vakit geçirmeye değer yerlerden. Şehirde bir çok müze bulunmakta olup, Antik Sanat müzesi, Mozaik müzesi, Belem kültür merkezi ve Gülbenkyan müzesi sayılabilir. Eduardo VII (İngiliz Kralı 7.Edward anısına yapılan) park şehir merkezinde 25 hektar alan kaplamakta, içinde botanik bahçesi ile birlikte çok çeşitli bitki ve ağaçlar bulunmaktadır. Portekizin sembolü sardalya balığı için haziran ve temmuz aylarında Lizbon ve Porto’da sardalya festivalleri düzenlenmektedir. Eğer bu aylarda oralara giderseniz sardalya ızgara yemeden geri gelmeyin derim, yalnız bizdekinin aksine balıklar içleri temizlenmeden ızgara yapıldığı için ilk başta biraz şaşırabilirsiniz, fakat hiç sorun olmadan tabağınızda temizleyip bu müthiş lezzeti tadabilirsiniz.

Ulaşımı oldukça rahat Lizbon’da taksi, otobüs ve metroyu güvenle kullanabilirsiniz. Taksi ücretleri oldukça makul hatta düşük, Lizbon’un içinde hiç 10 EUR’dan fazla taksi ücreti ödemedim. Taksilerde tek problem şöförlerin hiçbirinin İngilizce bilmemesi, gerçi bu genelde bir çok yerde var, İngilizce bilen bulmakta zorlanabiliyor insan. Ancak buna rağmen Portekizliler oldukça yardımsever ve sıcak kanlı insanlar. Sizinle aynı dili konuşmasalar bile size yardım etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ayrıca metroda olduğu için rahat bir şekilde elinizde şehir haritasıyla metroyu kullanarak her yere gidebilirsiniz, yan kesicilere dikkat etmek şartıyla! Şehrin ortasından geçen Tejo nehri üzerinde iki büyük köprü vardır, birincisi San Fransico’daki Golden Gate’e benzeyen , Avrupa’nın en uzun asma köprüsü, diğeri ise Vasco de Gama’ya ithaf edilen 17,2 km uzunluğu ile Avrupa’nın en uzun köprüsü olan Vasco de Gama köprüsüdür. 17 km köprü üzerinde gitmenin güzel bir deneyim olduğu belirtmek isterim. Futbol’un çok sevildiği Portekiz ve Lizbon’da Benfica ve Sporting Lizbon gibi iki önemli kulübün bizdeki derbi heyecanına benzer heyecanlar yaşattığını, her ikisininde ayrı ayrı statları olduğunu söyleyebilirim. Hatta Lizbon’da üzerinde Fenerbahçe forması ile dolaşan Portekizli gençler de gördüğümü söylemeden geçemeyeceğim.

Bairro Alto (Yukarı Mahalle) Lizbon’un merkez yerlerinden biridir. Yerleşim, alışveriş ve eğlence bölgesi olarak kullanılır. Günümüzde Portekiz başkentinin gece kalbinin attığı yerdir ve Lizbon gençliğinin uğrak noktasıdır. Portekiz’in ulusal müziği fado’yu da dinleyebileceğiniz bir çok bar, kulüp, restaurant bu bölgede yer alır.

Portekiz mutfağı temelde deniz ürünleri, balık ve kabuklular, patates, pirinç, et ağırlıklı oldukça zengin ve lezzetli bir mutfak. Deniz ürünleri ve balık kullanılan çeşitli tariflerle yiyebileceğiniz çorbalar, lezzetli buğulamalar, ızgaralar yiyebilirsiniz. Balıklardan morina ve sardalya çok seviliyor ve yeniyor. Ayrıca bol bol midye (kum midyesi, tırnak midyesi), istridye, istakoz, kalamar, karides yiyebilirsiniz. Tabi yemekle beraber lezzetli kırmızı şarapları tadabilir, yemeğin finalini tatlı sonrasında kahve yanında yıllanmış bir Porto şarabı ile yaparak unutulmaz bir gece yaşayabilirsiniz. Ben et yemek istiyorum diyenler içinde çok güzel Brezilya barbekü restaurantlarını önerebilirim. Açık büfe salata yanında siz dur diyene kadar masanıza şişler, tandırlar, bonfileler, sosisler servis edilen çok güzel Brezilya et lokantaları var. Sonuçta yemeklerden memnun kalacağınıza eminim.

Kesinlikle gidilip görülmesi gereken yerler listesine aldığım Lizbon hakkındaki yazımı burada noktalıyarak, yakında bu serinin diğer yazılarını da yayınlayacağımı hatırlatır, hepinize keyifli okumalar ve güzel bir hafta sonu dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder