18 Temmuz 2013 Perşembe

PORTEKİZ ve PORTO


Sevgili Okurlar, Portekiz gezisinin yazı dizisi şeklinde hazırlamaya çalıştığım yazılarının sonuncusunu bugün sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bu yazıda seyahatimin son durağı olan Porto’yu sizlere tanıtacak gördüklerimi paylaşacağım.
Porto, Atlantik okyanusuna bakan Portekiz’in kuzeyinde bulunan bir şehir olup içinden, aynı Lizbon’da olduğu gibi bir nehir geçmektedir. Duoro ismindeki bu nehir Porto ve Gaia şehirlerini birbirinden ayırmaktadır. Yani nehrin bir tarafı Porto iken diğer tarafı Gaia’dır. İstanbul boğazının iki yakasının iki ayrı şehir olduğunu düşünürseniz benzer bir tabloyu hayalinizde canlandırabilirsiniz, hoş bu gidişle İstanbul’da o da olacak gibi ya neyse…..
Porto merkezin nüfusu 400.000 kişi iken, büyükşehir metropolitan nüfusu 1,5 milyon civarındadır. Eski Porto’da şehir merkezi Portekizdeki bir çok yer gibi Unesco Dünya mirası listesine alınmıştır. Bu anlamda oldukça şanslı bir ülke olan Portekiz’i ziyaret etmek için işte size bir neden daha…
Ben Porto’da eski Porto denilen nehir kıyısında , eski binaların restore edilmesi ile yapılmış olan küçük odalı orjinali eski olan çok hoş bir otelde kaldım. Odanın penceresinden Duoro nehri üzerindeki köprüler, karşı Gaia tepeleri ve Porto şarabı üreticilerinin binaları ve kısmen de olsa nehir manzarası vardı. Hem gece aydınlatılan köprüler ve karşı tepelerin güzelliğini hemde gündüz güzelliğini doyasıya izledim. Nehir kenarındaki eski ve küçük balkonlu evlerin balkonlarında uçuşan elbiseler, Sardalya festivalinden kalan süslemeler ile eski Porto müthiş bir atmosfere sahip, bir tarafta Okyanusa dökülen bir nehir kenarında olmasına rağmen ortama yayılan Akdeniz havası ve romantizm kokusu, beraberinde 1950 ve 1960’ların Sophia Loren’li İtalyan filmlerinin o romantik, muzip, şakacı ama aynı zamanda hüzünlü ortamı, balıkçılar, balık ağları, nehirde tur yapan tekneler, kafeleri, restaurantları, sokakları dolduran insan gibi insanlar… Turistik bir şehirden çok zamanda kalmış bir mekana benzettim…Hediyelik eşya satıcıları olmasa aklıma turistlik yapmak bile gelmeyecekti belki… Aklım büyüleyici Porto’da kalırken şehrin kokusuda büyülenmiş olan bendenizin burnunda, tadı damağımda kaldı…
Douro nehrinin ağzına bakan tepeler boyunca kurulmuş ve 2000 yıllık müthiş bir tarihe sahip bu kentin merkezinin Unesco Dünya mirası listesine girdiğini daha önce belirtmiştim. Porto’da çok eski kilise ve katedraller (Oporto Katedrali, Cedofeita Kilisesi) yanında neoklasik ve romantik çağ ürünün 19.yüzyılda inşa edilmiş Kristal Sarayı, Borsa binası, St.Bento Tren istasyonu gibi binalarıda görmek mümkündür. Özellikle müthiş güzel bir bahçe içinde bulunan Kristal Sarayı görülmeye değer bir yer. Eski Porto’daki binaların bir çoğunun dışında mavi beyaz porselenlerr görmek mümkün, porselen kaplama Lizbon’da da dikkatimi çekmişti, evlere binalara ayrı bir hava veriyor bence. Bu porselenlerle Ortaçağdan kalma kraliyet figürleri, denizcilik ile ilgili veya dini figürler resmedilmiş. Porto’nun en eski tarihi kafesi Majestik Cafe, 100 yıldan uzun zamandır açık olan, içinde fotoğraf çekmenin bile yasak olduğu tarihi Porto Lello kitapevi, tepelere kurulmuş olan Porto’da yukarı ve aşağı inip çıkmayı kolaylaştıran asansör ve raylı sistem, Özgürlük meydanı ilgi çeken mekanlar.
Porto’ya gelipde Duoro nehri üzerine inşa edilmiş olan köprüleri görmeden ve bunlardan bahsetmeden olmaz. Köprülerin en meşhur olanı, tamamen demirden Paris’deki Eiffel kulesinin mimarı Gustave Eiffel tarafından inşa edilmiş olan Ponte Louis köprüsü. Ponte Louis üzerinden hem araçlar için otoban, hem de trenler için raylı sistem var. Gece ışıklandırılan köprü müthiş görüntüler veriyor. Tabi Duoro üzerinde nehir turu yapan tekneler ile tur atıp nehirden iki yakayı görmek de oldukça keyifli diyebilirim.
Porto’ya gelipde Porto şarabı turu yapmadan ve Porto şarabı tatmadan ayrılmak olmaz diyerek bende Gaia tepelerinin eteklerindeki bir çok tarihi şarap üreticisinden birini ziyaret ederek Porto şarabının nasıl yapıldığını, nasıl saklandığını, nasıl içildiğini gördüm, yıllanmış çeşitli ve farklı şarapları tattım, en güzelinin ise 20 yıllık vintage port olduğunu söyleyebilirim. Porto şarabının yapıldığı üzümler Duoro bölgesindeki verimli topraklarda yetişir. 40’a yakın çeşit üzüm üretilir ve şarapda çeşitli karışımlar kullanılır. Porto şarabıda bir kültür mirası olduğundan Portekiz hükümeti tarafından 1756 yılındaz çıkartılmış bir yasa ile korumaya alınmıştır. Formülü sır gibi saklanmaktadır. Porto şarabı alkol derecesi normal şaraplardan daha yüksek olan, mayalanması sırasında fermantasyonu durdurarak içine brandy katılarak viski ve sherry fıçılarında yıllandırılan, uzun yıllar dayanan ve olgunlaşan, likör gibi içilen çok özel bir şarap. Tatmanızı ve yemek sonrası tatlı ile beraber kararınca tüketmenizi öneririm.
Porto yeme içme konusuna gelince tartışmasız balık ve deniz ürünlerini öneririm. Mevsimindeyseniz mutlaka sardalya ızgara’yı denemelisiniz, yanında özel közde patlıcan isteyebilirsiniz. Tabi sardalyaların içleri temizlenmeden pişirildiğini hatırlatmak isterim ama öyle güzel ve kolay ayıklanıyor ki parmaklarınızı bile yiyebilirsiniz. Tabi gezimizin son gecesi Kuzey Portekiz’in Michelin yıldızlı restaurantı The Yeatman’da Portekizli müthiş Şef Ricardo Costa’nın menüsünü nefis şaraplar eşliğinde tatma imkanı bulma mutluluğu midemize, damağımıza ve ruhumuza ayrı bir mutluluk kattı.
Birkaç gün her şeyi unutup romantizm yaşamak için ideal bir adres olan Porto’yu gezilecek yerler listenizin en üstlerine yerleştirmenizi tavsiye ederek yazıma son veriyor hepinize sağlıklı, mutlu, huzurlu günler ve güzel tatiller diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder